bölüm, 5.

110 19 53
                                    

Yukhei gitmeden önce Jungwoo ile olan engelleri ortadan kalkmıştı. Üstelik hayal ettiğinden, düşündüğünden fazlasıyla yakındı.

Jungwoo ise bu kadar yakınlaşacaklarını bilmiyordu. Sadece bu tuhaf bir yakınlaşmaydı. İkisi beraber rahatken aynı zamanda rahatsızdı. Durumu açmak gerekirse birbirlerine karşı sadece iyi yönleri açıktı. Utandıkları çok şey vardı.

Jungwoo, Yukhei'nin gitmesine yakın Yukhei'nin kısmına girdi. Sonuna kadar açık perdelerinden içeriye hafif ışık vuruyordu. Hava kararmak üzereydi, Yukhei yatağının üstünde ufak fantastik bir kitap almış, okuyordu. Jungwoo onu sandalyeye yaslanarak izleyince rahatsız olup işaretleyerek kapattı.

"Söylemek istediğin herhangi bir şey mi var?"

Kafasını sandalyeden kaldırıp sallayınca Yukhei doğruldu.

"Dışarı çıkalım mı?"

"Yemek yemeğe mi?"

Jungwoo utana sıkıla kafasını salladı.

"İstersen yemeyiz. Açık bir kafeye gider otururuz. Sonra..."

"Ben de yemek yemeği pek severim. Sorun yok."

"O zaman hazırlanmaya gidiyorum."

Kendi kısmına girip mutlulukla hazırlandı. Kafeye giderken Jungwoo sormak istediği birkaç soruyu sıraladı.

"Nasıl bu kadar hızlı Korece öğrendin?"

Yukhei'nin gülüşü genişledi.

"Hiç interneti kötü amaçlar için kullandın mı?"

Jungwoo omuz silkip kafasını iki yana salladı.

"Sanırım iyi kullanıcılar arasına giriyorum. Ama ne gibi olduğuna da bağlı."

"Benim onlarca kız ve erkek arkadaşım var. Hepsiyle sohbet etmek zor, anında cevap vermiyorum ama hepsi bana ayrı şeyler öğretiyor. Telaffuz öğrenmek zor değil, yüzüm pek bilindik. Görüntülü konuşuyoruz."

"Onlarca mı? Ne üzülüyorlardır."

"Sen üzülüyor musun?"

Jungwoo gülümseyip Yukhei'nin gözlerinin içine bakarak "Senin için seviniyorum." dedi. Yukhei ise ayakkabılarına bakarak yürümeye devam etti.

Bir pizzacıya girdiklerinde Jungwoo gerçekten çok mutlu duruyordu.

"Dünyadaki en büyük güzel yiyeceği kesinlikle pizza."

"Dünyanın büyük güzel yiyeceği makarnadır."

İkisi de kıkırdayıp siparişlerini verdi. Yukhei konuşmak istemedi, Jungwoo ona ayak uydurdu. Yemeklerini sessiz sedasız yiyip ödeme faslının ardından şehrin güzel manzarası bulunan bir yere çıkmak için yol aldılar.

"Hava bugün gerçekten soğuk. Parmaklarımı hissetmiyorum."

Jungwoo ceketinin cebinden elini çekip Yukhei'nin elini tuttu ve cebine soktu.

"Akşam daha serin oluyor. Böyle iyi mi?"

"İyi."

Yukhei gülümseyince Jungwoo kafasını başka bir yere çekip etrafına bakındı. Her zaman aralarında tuhaf ama yakın konuşmalar geçiyordu. Ve bu konuşmalar can sıkıcı olduğu kadar ikisini mutlu edip yakınlaştırıyordu.

Manzara istedikleri tepede iki sevgili tartışıyordu. Ardından ilk giden kız oldu, çocuk ise cebinden bir sigara çıkardı, uzun uzun içip alanı onlara bıraktı. İlk tatsız manzara gittikten sonra ikinci pek tatsız manzara şehrin görüntüsüydü. Doğallık barındırmayan görüntü ikisinin de hoşuna gitmemişti.

"Keşke ceketini alsaydın."

"Pek önemli değil aslında. Elimi çekebilirim istersen."

"Soğuktan morar diye mi? Bence gitmeliyiz. Değmedi. Gecenin en güzel tarafı pizzaydı zaten."

"Niye ise bana gecenin en güzel tarafı seninle olmak geldi."

Jungwoo düz suratıyla bakıp Yukhei'nin elini bıraktı. Yukhei elini çekince Jungwoo elini tutup geri ceketine koydu.

"Neden böyle davranıyorsun?"

"Fazla vicdanlı bir insanım ama sabrım zorlanırsa kötü olur. İyiliğin için, istersen elini çekebilirsin sorun olmaz. O nedenle söylemedim bil. Sadece senin bu soğukta gebermemeni sağlıyorum."

"Tamam zehir oldu."

Yukhei gülüp elini çekti ve belinden diğer eline ulaştı.

"Gebermem için uğraşıyorsun gibi algıladım.  Çünkü istemeseydin bunu yapmamı isterdin. Şimdi neden soba gibi yanıyorsun? Ceketini çıkartmalıyım, ellerin terledi."

Jungwoo konuşmak yerine bir süre öyle durdu. Sonra Yukhei'nin kolunu çekip uzaklaştı.

"Ben senin Korece öğrenmen için karalayacak herhangi bir kağıdın değilim. Çok istersen internetteki sevgililerinden birine git. Onlar razı zaten karalanmaya, başka canlı Korece öğretmen bul ve onunla ne istiyorsan yap."

"Kıskandın mı yoksa ciddi misin?"

Jungwoo gözlerini devirip "Bunu burada ölürken düşün." diyerek tepeden aşağı yol aldı. Yukhei ise gülerek "Dalga geçiyordum. Benim sadece öğretmen arkadaşlarım var." diye gönlünü almaya çalışıyordu.

"Gitmene kaç gün kalmışken mi Yukhei?"

"Ne üzerine ant içmem gerekiyorsa yaparım."

"Ben onlara inanmıyorum. Başka bir şekilde dene."

"Ne yapabilirim ki?"

"Onu ben düşünemem."

Jungwoo eve giderken Yukhei orada kaldı. Kısa süre sonra eve nasıl gideceğini unutup tekrar Jungwoo'yu apar topar evden çağırdığında Jungwoo elinde ceketi sıkarak geldi. Fakat Yukhei'nin elinde çiçeklerden bir taç vardı. Eli buz kesmiş Jungwoo'nun başına taktı.

"Sen deli misin? Neden anlamsız bir şey için burada durup beni getirdin? Yalan mı söyledin? Ahmak!"

"Sen demedin mi bir şeyler yaparsın diye. Ben de yaptım."

Jungwoo gülümseyip ceketi göğsüne vurdu.

"Yürü."

Yukhei ceketi giymek yerine Jungwoo'nun sırtına asınca Jungwoo dönüp Yukhei'nin yüzünü elleriyle tuttu, ardından soğuk yanaklarını sıcak bir öpüşle ısıttı. Şimdi Yukhei ısınmıştı. Ceketini verdi. Yukhei de ceketini giyip ellerini tutarak cebine soktu. İkisi eve girmeden önce komşuları hesaba katmamıştı. Ama o kadar tuhaf sessizliğin ardından böyle bir şeyin çıkması tuhaf değildi. Onlarda bu güzel bir mutluluk yaratırken komşuların düşüncesi pek de umurlarında değildi.

bir kitabı ziyaret ettim. luwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin