Güneşin doğumuna yakın herkes kalkmış bir işin ucundan tutuyordu. Hava Yukhei'yi etkilemiyordu. Fakat etkilenen kişiler şimdiden kendilerini belli ediyordu. Arkadan esen rüzgar ile işleri kolaylaşmıştı. Hava sisli değildi. Dümenin çevrildiği her yer bazılarını korkutuyordu. Düşman için kurulan tuzaklar kalyonun altından bırakılıyor, herkes etrafı gözlüyordu. Teknolojisi geçmişte olmasına rağmen iyi düşünülmüş icatlı bir kalyondu. Gelecekte adından çok bahsettirecekti.
Derken Yukhei'nin kamarasında kalan biri konuştu.
"Baban gibi gözün kara mı?"
Sigara içen kişiydi bu.
"Bunu nereden biliyorsun?"
Uzaklara doğru bakıyor, elindeki mermileri siliyordu.
"Senin babanı kim bilmiyor ki bu kalyonda? Dalga geçmiyorsun değil mi? Çünkü sen burada kıdemlilerimizdensin. Kalyonda emeğin geçiyor. Babandan ilhamlanarak adını verdiğin gemi."
Yukhei afallamış gibiydi.
"Ben hatırlamıyorum..."
"Ciddi misin? O savaşta baban köleliğe karşı geldi. Senin baban bir esirdi. Ardından... öldürüldü bu derin sularda. Alçak Koreliler Doğu Antlaşması imzaladı bizimle. Garantöl ülke Rusya idi fakat Kore şu an antlaşmayı bozuyor. Rusya bize mühimmat sağladı. Ve bu kalyon ortaya çıktı. Babanın defteri ise antlaşmada bazı esirlerle iade edildi. Bu unutkanlığın heyecandan olmalı. Senin babanın defterini herkes biliyor. Ve sen devam ettiriyorsun. Umarım onun kadar iyisindir, bu gemi bizi yüzüstü bırakmayacak. Dejun'un zekası ve senin fikirlerinle yaşayacağız bu sularda. Zaferi sağlayacağız. Boora adası bize ait olacak. Kore yerle bir olacak."
Yukhei kafasını iki yukarı aşağı salladı. "Hatırladım, heyecandan olmuş." Hayır, yalan söylüyordu. Şu an bir defterin içinde tıkalı kalmıştı. Bu sayfalar ondan intikam alıyordu. Teker teker, her kelimesi ile yüzleşecekti.
Bir kalyon göründü ileride, ufukta. Ve bağıran kalfanın sesi duyuldu. Herkes hazırlandı. Ardından gelen küçük kayıklar gözüküyordu. Başlarının verdiği komutla atılan toplar küçük kalyonu bulurken büyük kalyon aynı kendisi kadar büyük bir hezeyana uğradı. Bomba ile paramparça olmuş, denizdeki su havaya doğru kalkmıştı. Sevinç nidaları Liàng kalyonundan yükselirken büyük bir ses duyuldu. Gerçek kalyon arkadan geliyordu, tam arkalarından. Toplar yakına düşüyor, gemiyi sıyırıyordu. Hep bir elle yeni koca ve ağır mermiler aşağı yüklendi. Kalyonun sistemi başta dendiği gibi ağızları açık bırakıyordu. Hızı insan gücüyle kıyaslanamazdı. Düşmanın ahşap kalyonu eğrilirken bazı insanlar kayıklara biniyordu.
İşte o zaman herkes senelerin acısını çıkarmak istemiş ve dümen onların kaçtığı bölgeye çevrilmişti. Kayığın içindeki bahriyelerin elinde sadece ufak silahlar, hepsi can derdinde ilerliyordu.
Tuzakları düşürüp dikkatlice ilerlerlerken Koreli bahriyelerin kaçacağı yer kalmamıştı.
Çinli bahriyeler kalyonlarına geçirip hepsini kontrol ettikten sonra ellerinde olan yeni tutsaklarıyla dalga geçiyordu. Denizde temizlenecek yerler için dümene asılmışlardı.
Yukhei ani saldırı ile şaşırmış ve konuyu unutmuştu. Bugün herkes kamaralara geçmeden önce direklere tutsakları bağlamış, başına nöbetçi bahriye dikmişti. Gidecekleri yer yoktu ve Çinli bahriyeler Koreliler gibi kendilerine düşmanları oyuncak edecekti.
Yukhei ise ancak kafası yerine geldiğinde bunun farkına varacaktı deftere yazdığı onca şeyden sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir kitabı ziyaret ettim. luwoo
Fanfiction"Yukhei, sürekli bana yaz. Eğer sana bir şey olursa... bana ulaşmasını istiyorum." Yukhei, öğrendiği dili pekiştirmek için Kore'ye gider ve aylık yasal olmayan apart bir ev tutar. Asıl amacı çok farklı olan Yukhei'nin bir aydan önce bu evden ayrılma...