"Beni onun yanında küçük düşürdün!"
"Sanki nişanlın ben değilmişim de oymuş gibi davrandın!"
"Kendini ne sanıyorsun!"
"Kıytırık bir doktorla aranda ne var!"
Soruları ardı ardına bana ok gibi fırlatırken Jungwoo öfkeden delirmiş bir vaziyette bana hesap soruyordu. Bense dudaklarımı yıkamakla meşguldum. Dudaklarımı sürte sürte yıkıyordum. Böyle bir şeyi nasıl yapmıştı aklım hâlâ ermiyordu. Hem Taeyong'a da açıklamama yapamamıştım. Beni en çok geren mesele buydu.
Jungwoo ısrarla soruları bitmezken havluyla yüzümü sildim. "Bunu daha kaç defa söyleyeceğim neden anlamıyorsun?"
"Neyi!"
"Beni genel olarak da anlamıyorsun." dedim düz bir sesle. "Bizden zaten olmaz, görmüyor musun?"
Jungwoo bir süre durdu, durdu. Yumruklarını sıkmayı kesti; bakışları ışık hızıyla değişti.
Sonrasında bir anda gözlerinden yaşlar firar etmeye başladı.
Önümde hıçkırarak ağlıyordu. Neye uğradığımı şaşırmış bir vaziyette ağzım açık kalmıştı. Konuşamadım bir süre. "W-Woo?"
"B-Ben kötü biri olduğum için özür dilerim," dedi ağlamaya devam ederken. Elleriyle yüzünü tutuyordu.
"Ben çok üzgünüm. Seni incittiysem veya üstüne geldiysem. B-Ben içimdeki kıskançlığı ve sana olan aşkımı nasıl susturabilirim bilmiyorum, hık, k-kalbim çok acıyor." ağlamaktan gözleri şişecek gibiydi. Önümde sevgiye aç kalmış bir bebek gibi ağlıyordu. Kendimi kötü hissetmeye başlamıştım.
Elim ayağım birbirine girmişti. Çok çaresiz gözüküyordu. Ne yapacaktım?
Siyah saçlarımdan ellerimi geçirdim ve omuzlarını tuttum. "Woo tamam, sakinleş, sıkıntı yok. Ağlama tamam mı? Her şey yoluna girecek."
Hıçkırdı. Tanrım, durmak bilmiyordu.
En son çare sarılmak zorunda kalmıştım.
"Özür dilerim," dedim yavaşça. Onu mahvetmiştim ve berbat hissediyordum. "Ben... Sadece bazı şeyleri düşünmeliyim tamam mı? Çok fazla kafam karışık. Hem seni üzmek hiç istemiyorum."
Jungwoo'nun ağlaması yavaş yavaş dinerken rahat bir nefes verdim.
Bana sulu gözleriyle bakıp mırıldandı bir süre sonra. "Lütfen eskisi gibi olalım. Seni seviyorum Jaehyun-ah."
Bir süre duraksadıktan sonra cevapladım. "Ben de seni seviyorum."
Çok yanlış hissettiriyordu.
***
Uzun zamandır yan yana uyumamıştık. Kokumuzu duyabilecek mesafedeydik, eskisi gibiydi. Normalde hep böyle uyurduk; sessiz, sakin ve huzurlu biçimde. Ama ben de ilk ikisi varken şu an sonuncusu yoktu.
İçim çok huzursuzdu.
Jungwoo'nun uyurkenki suratını izledim. Sarı saçları dağılmış ve gözleri ağlamaktan şişmişti. Onu ağlatan ben olduğum için kendime kızmadan edemiyordum. Onu ilk defa bu kadar çaresiz görmüştüm. Yanaklarından yuvarlanan yaşlar canımı yakmıştı; Kim Jungwoo ilk kez böylesine ağlamıştı.
Komodindeki saatte gözlerimi gezdirdim. 7:30. Gözlerimi ovuşturdum. Uykum vardı ama uyuyacak değildim. Zaten uyuyamamıştım.
Aklımda Taeyong'dan başkası yoktu.
Asla çıkmıyordu ki.
Bana öfkelenmiş olmalıydı; Jungwoo beni onun gözleri önünde öpmüştü. Açıklamada bile bulunamamıştım.
Telefonuma uzanıp kilidi açmış ve yataktan kalkmıştım. En azından onu aramak ve sesini duymak, birkaç şey söylemek istiyordum.
Ellerim terlerken isminin üstüne bastım. Arama başladığında az kalsın tırnaklarımı yiyecek kadar heyecanlanmıştım. Onunla ilgili küçücük bir şey bile bu kadar tepki vermeme sebep oluyordu. İstemsizdi; kalbim bir anda yanıveriyordu.
Sesini duymak bile içimi sıcacık yapıyordu. Midemdeki kelebekler durmak nedir bilmiyordu.
"A-Ah," dedi telefon açıldığında. Nefesle karışık sese kaşlarımı çatmıştım. "T-Taeyong!"
Midem kasılırken sesler gelmeye devam etti. Nefes sesleri ve bedenlerin birbirine sürtme sesi kulağımda uğulduyordu. "A-Ah! Taeyong! Yavaşla, mmh."
"Siktir," dedi kalbimi hoplatan tanıdık ses. Yerimde donakalmış elim ayağım buz kesmişti. Dilim işlevini yitirmiş gibiydi. "Siktir. Ten..."
Midem bulanıyordu.
Çağrıyı sonlandırmış ve dinlemeye daha fazla cesaret edememiştim.
Ayağa kalktığım gibi banyoya adımladım. Dayanamamış ve elime geçen ilk vazoyu gelişigüzel fırlatmıştım. İğrenç hissediyordum.
Bu kadar basit miydi gözünde? Bu kadar mı?
Benim hatamdı. Ona bu denli güvenmek ve aşık olmak benim hatamdı; iki üç güzel cümlesine gelmiştim belki de. Hatta belki de yakışıklı yüzüne kanmıştım; o klasik bir doktordu, benim için özel değildi. Herkes gibiydi, o da beni aldatmıştı; tam ona güvendiğim anda sırtımdan vurmuştu. Bok gibiydim. Sevgimin sahibi sandığım adam beni yarı yolda bırakmıştı.
Keşke onunla tanışmasaydım, keşke hayatım tepetaklak olmasaydı.
Sinirden saçlarımı çekiştirirken yanaklarım ıslanmıştı. Ağlamaktan nefret ediyordum.
"Jaehyunie, ne oldu?" Yanıma gelen bedeni gördüğümde beklemeden onu kendime çektim ve öpmeye başladım.
Jungwoo şaşırdığını belli edercesine gözleri fal taşı gibi açılmış ve elleri bir süre havada kalmıştı. Ancak bir süre sonra o da bana karşılık vermişti.
Öptüm; onun dokunuşunu, kokusunu ve dudaklarını unutana kadar. Bütün anılarımı bir anda silmek istedim. Hepsini teker teker yakmak ve arkama bakmamak. Onsuz hayatım olabileceğini kabullenmek istedim, onsuz yapabilirdim, yapacaktım.
"Erkenden evlenelim istiyorum Woo."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor lee // jaeyong
FanfictionJung Jaehyun nişanlısı Kim Jungwoo ile inişli çıkışlı bir yaşam sürmektedir. Fakat bir gün bu hayatını, seksüel bir problemden dolayı hastaneye gitmesiyle önüne çıkan kızıl saçlı doktorla tepetaklak değişirken bulur. #1 leetayong #1 nct127 #1 jaehyu...