Prens ve prenses tüm gün boyunca sarayın bahçesinde dolaşıp sohbet etmişler sonun da akşam olmuş. Prenses oturmuş bir banka gökteki yıldızları izlemeye başlamış. Bunu gören prens prensesin yanına oturmuş ve o da yıldızları izlemeye başlamış. En son ne zaman oturup böyle yıldızları izlemiş acaba. Sessizliği bozan kişi prenses olmuş:
- Hiç zor olmuyor mu bu koskoca krallığı yönetmek ve ya neden tahta erken geçtiniz ne oldu babanıza?
- Babam öldü daha doğrusu ben öldürdüm.
Prens bu hikayeyi ilk kez anlatmıyormuş o kadar alışmış ki bu hikayeyi anlatmaya şimdi ne tepki vereceğini bile biliyormuş. Herkes aynı tepkiyi verirmiş. Prensin bir canavar olduğunu söylermiş ve ondan korkarlarmış. Prens yine aynı tepkiyi beklerken daha önce kimsenin ona sormadığı bir soru ile karşılaşmış:
- Neden yaptın ki?
Prenses bunu öyle bir saflık ile sormuş ki prens ne diyeceğini bilememiş. Ona neden daha önce sebebini sormamış ki. Çünkü kimse umursamamış. Prens derin bir nefes almış ve konuşmaya başlamış:
- Ben çok küçük iken annemin hastalıktan öldüğü söylendi ve tüm krallık bunu böyle bildi. Bende annemin öldüğü günden sonra köle gibi yaşamaya başladım. Köle derken katılmadığım savaş görmediğim işkence kalmadı çok gezdim gezdikçe insanları öğrendim öğrendikçe güvenmemeyi öğrendim. İşte ben böyle büyüdüm bir gün zindan da uyur iken vezir geldi ve annemin hastalıktan ölmediğini söyledi. Benim annemi o kral olacak babam öldürmüştü. Bende annemin intikamını aldım. Ben hiç sevgi görmedim ben hiç sevemedim bir gün bile rahat bir uyku çekemedim. Ben çocuk olamadım prenses kimse bana masal anlatmadı kimse sarılmadı savaş meydanında ki cesetler hariç...
Prens sözlerini bitirdiğinde içinde bir rahatlama olmuş. Bu güne kadar kimseye derdini anlatmamış prens. Prens tam kalkacak iken prenses prensin omzuna elini koymuş ve yavaşça prensin kafasını dizlerine yatırmış. Prens hiç karşı çıkmamış sadece küçük bir çocuk gibi ne isterlerse ona uyuyormuş. Prenses prensin kafasını dizlerini yatırmış ve saçlarını okşamaya başlamış. Aynı zamanda da bir masal anlatıyormuş. Masal iki aşık hakkında imiş birbirini çok seven iki aşık...
Sonunda masal bitmiş ama masalın sonu kötü bitince prens dayanamamış ve sormuş:
- Prensesim masalın sonu neden kötü bitti neden aşıklar öldü?
- Ah prensim belki saraydan fazla çıkmama ama bilirim dünyanın ne kadar kötü olduğunu bu dünya sevenler için yaşanması mümkün olmayan bir yer. Sevenler kavuşsaydı bile öbür dünya da beraber olacakları kadar mutlu olamazlardı. Yani uzun lafın kısası öldüler ama mutlu sonla bitti.
Prens prensesin ne dediğini tam anlamamış ama yine de mutluymuş. İçi huzur dolu imiş. Prens ve prenses bir süre daha orada oturduktan sonra kalkmışlar ve odalarına dağılmışlar...
Zaman böyle geçmiş prens ve prenses her gün başka bir yerde gezerlermiş beraber. Zaman geçtikçe prens gönlünü prensese prenses gönlünü prense kaptırmış. Bir gece prens prensesi görmek için odasına doğru gitmeye başlamış. Prens prensesin odasına girince prensesi camdan okyanusa bakar iken görmüş. Prenses prensin geldiğini görünce camdan kalkmış ve içeriye girmiş. Prenses içeriye girince prens konuşmaya başlamış:
- Prensesim belki sizi bu saatte rahatsız ediyorum ama sizden bir şey isteyeceğim.
- Siz beni asla rahatsız etmezsiniz prensim. Lütfen söyleyin ne isteyeceksiniz benden?
- Yarın benim ile bir yere gelmenizi istiyorum ama gözleriniz bağlı olacak.
Prenses prense o kadar güveniyormuş ki hiç düşünmeden kabul etmiş.
Ve sabah olmuş. Prensesin gözleri bağlanmış ve prens ile birlikte yola çıkmışlar. Az gitmişler çok dönmüşler sonunda varmışlar. Prens prensesi elinden tutmuş ve yürütmüş. Sonunda prens durmuş ve prensesin gözlerinde ki bezi çıkarmış.
Prenses karşısında ki şey ile neye uğradığını şaşırmış...