Bir varmış bir yokmuş.
Zamanının birinde uzak bir diyarda iki komşu krallık varmış. Bu krallıklardan ilki karanlıklar prensinin krallığı imiş. Karanlıklar prensi çok ürkütücü biriymiş. Hiç acıma duygusu yokmuş. O geldiği zaman herkes kaçacak yer ararmış. O kadar korkarlarmış ondan.
Diğer krallık ise zalim kralın krallığı imiş. Zalim kral adı üstünde çok kötü biri imiş. Halkına zulüm eder, ne kadar ülke varsa en az bir zararı dokunmuş. Ama bu kralın birde kızı varmış. Babasının aksine kızı bir melekmiş. Hem güzelliği hemde kalbi ile insanı kendine hayran bırakırmış. Ama her güzelin bir kusuru vardır. Bu güzelin kusuru da babası imiş. Babası onu herkesten saklar, dışarı çıkmasına da izin vermezmiş.
Bir gün gecenin bir yarısı prenses saraydan kaçmış. Ormanın derinliklerine doğru koşmaya başlamış. Şans işte kız bir süre sonra kaybolmuş. Sağa dönmüş sola dönmüş, düz gitmiş geri dönmüş ama bir türlü yolunu bulamamış.
O sırada karanlıklar prensi ormanda sınırları kolaçan ediyormuş. Tam saraya dönecek iken bir ses duymuş. Biri ağlıyormuş. Elinde oku sırtında kılıcı ile sese doğru yürümeye başlamış. Bir süre sonra biraz uzakta bir kızın ağacın dibine çökmüş bir şekilde ağladığını görmüş. Prens aklından geçirmiş.
' Bu zalim kralın krallığından bir köylü olmalı, ne hakla sınırı aşar. '
Prens oku yaya koymuş ve iyice germiş. Amacı göz dağı vermekmiş. Benim krallığıma izinsiz giren herkesin cezası ölümdür...
Prens oku iyice germiş tam serbest bırakacak iken kızın bir şeyler dediğini duymuş. Merak etmiş ve sessizce kıza yaklaşmış. kızın ne dediğini duymaya başlayınca bir ağacın dibine saklanmış ve dinlemeye başlamış.
- Annecim beni kurtar bu karanlık ormandan. Beni gecenin zulmünden kurtar. Aydınlığa kavuştur.
Prensin içi acımış. Anne kelimesi onu neden bu kadar etkilemiş. Her güzelin bir kusuru, her kötünün bir zaafı vardır. Onun zaafı da bu imiş. Neden diye sorarsanız anlatayım.
Prensin annesi o çok küçük iken ölmüş. Herkes hastalıktan öldü dermiş. Ama onun annesini kral öldürmüş. Aslında prensi de öldürecekmiş ama başka veliaht olmadığı için onu bırakmış. Bırakmış bırakmasına da nasıl bırakmış...
Prens ne işkenceler görmüş. Ne savaşlara gitmiş. Zaten acı çekmeyen prens mi olurmuş? Bir gün prens savaştan döndüğünde kral savaşta çok fazla kayıp verdiği için ona ceza olarak zindan da yatmasını söylemiş. Prens gitmiş zindana atmış ceketini yere uzanmış üstüne. Tam uykuya dalacak iken adım sesleri bölmüş uykusunu. Kaldırmış kafasını bakmış ki vezir parmaklıkların ardından ona bakıyor. Vezir orada ona her şeyi anlatmış. Annesini kralın öldürdüğünü ve onu da öldürmek istediğini anlatmış. Vermiş eline bir hançer açmış zindanın kapısını git intikam al demiş. Prens bir sinir babasının odasına gitmiş. Babasının odasına gidince sessizce karanlıkta huzur içinde uyuyan babasının tam kalbine hançeri saplamış. O günden sonra adı karanlıklar prensi olmuş. Bazıları onu baba katili olarak da bilirmiş. Ama kimse bilmez imiş. Çünkü kimse sormaz ona neden yaptın diye.
Prensi düşüncelerinden kızın ayağa kalkması kurtarmış. Kız ayağa kalkmış ve üstünü temizlemiş etrafa bakmaya başlamış. Prens daha fazla beklememiş ve bir anda prensesin önüne çıkmış. Kız korkudan yere düşmüş. Haksız da değilmiş. Prensin siyah saçları saçlarından siyah gözleri gözlerinin inadına bembeyaz bir teni varmış ve karanlıkta çok korkutucu bir görüntü yaratıyormuş. Prens kılıcını çekmiş ve kıza doğrultmuş.
- Sende kimsin, ne ararsın benim ülkemde?
- Ben zalim kralın kızıyım efendim. Kayboldum ve kendimi burada buldum. Emin olun kötü bir amacım yok.
Prens zalim kralın bir kızı olduğunu yeni öğrenmiş. Ama zalim kralı iyi bilirmiş. Ve herkese dokunduğu gibi zalim kralın ona da zararı dokunmuş. Prens intikam istiyormuş. Ve şu an çok güzel bir fırsatı var...
Her gece bir bölüm atarım. Her gece okuyup yatarsınız ya da sabah okursunuz siz bilirsiniz...