1

46 13 6
                                    

Hiçlik.. 

Her şeyin son bulduğu ve yeniden başladığı yer. Orada sen yoksun. Ben yokum. Karanlık ya da aydınlık yok. Acı hüzün keder yok. Orada her şey bir ve anlamlı. Ama şu an orası da yok. Orayı ben yok ettim. Hiçliği parçalayarak var oldum. Ama kimim ben. Aynada gördüğüm yeşil gözler anlamsız bakıyor. Soğuk. O gözlerin soğukluğunu yakarcasına parlayan kızıl saçlar cüretkarca omuzlarımdan aşağı dökülüyor. Her ağzımı açtığımda çıkan ses tanıdık değil. İçinde bulunduğum beden beni ürkütüyor. Her nefeste ruhum parçalara ayrılarak savruluyo. Bilmiyorum. Bilinmezlik öfkeyle dans ediyor.  Güvenmiyorum. Hiç bir şey gerçekçi gelmiyor. Ve korkuyorum. Korkumla tüm kelimelerim hayat bulup bir bir intihar ediyor. Konuşmuyorum. Susuyorum. Her şey anlamsızlaşıyor. Tepki veremiyorum. Ailemi kazada kaybettiğimi söylüyorlar. Ağlamam gerektiğini düşünüyorum ancak gözümden tek damla akmıyor. O insanları tanımıyorum. Kendimi tanımıyorum. Yalnızlık duygularımı kasıp kavuruyor ve ben sessizce çekiliyorum. 

"Rüya bunlar sana bahsettiğim arkadaşların. Artık onlarla birlikte İstanbul da yaşayacaksın." Abimin arkadaşı olduğunu söyleyen adamın sesi beni düşüncelerden çekip çıkarınca anlık bir afallama yaşadım. Gözlerimi tanımadığım yüzlerde gezdirdim. Hepsi şaşkınlık ve üzgünlük karışımıyla bana bakıyorlardı. Bana mı üzülüyorlardı? Ben üzgün değildim ki. Kahverengi kıvırcık saçlı ve diğerlerine göre daha kısa olan çocuk bana doğru bir adım attı.

"Ben Rüzgar. Senin hayatının aşkı. Tabi arkamdaki mağara kaçkınları yüzünden aşkımızı yaşayamıyorduk." Canı yanarmış gibi elini kalbine koydu. Tepkileri sempatikti. Ama ben söylediği 3 harfe takılmıştım. Aşk... Ne hissettirirdi? Daha önce hiç aşkı yaşamış mıydım? Bunu bile bilmiyordum. Bu düşünceyle gözlerim doldu. Her şeye nasıl en baştan başlayacaktım? Kendime alışabilecek miydim? Bu duyguları gerçekten yaşayabilecek miydim? Ya yaşadıklarım? Bunca şeyi nasıl kaybedebilmiştim ki? Rüzgar yüzümdeki ifadeden olacak üzgün yüzüyle bir adım geri attı. Ona onun suçu olmadığını söylemek istedim ama konuşmadım. O sesi tekrar duymak beni ürkütüyordu. 

Sarı dağınık saçlı çocuk Rüzgarın kafasına sertçe vurdu. "Salak salak konuşmadan iki dakika dursan dişimi kırıcam Rüzgar. Sen bu gereksizin dediklerine bakma. Eskiden nerede ne diyeceğini bilmediği için sende ona çok kızardın. Neyse. Emre bende." Kafamı anladım der gibi salladım. Ardından siyah saçlı çocuğun ardından ona benzeyen kıvırcık siyah saçlı bir kız çıkıp bir anda boynuma sarıldı ve ağlamaya başladı. Ellerim havada öylece kaldım. 

"Seni kaybettiğimi düşündüm. Rüya ben çok korktum. Lütfen bir daha bizden uzaklaşma." Ellerim havada, telaşla diğerlerine baktım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Neyse ki siyah saçlı çocuk kızı üzerimden kaldırmıştı.

"Ezgi kızı ürkütüyorsun. Kardeşim adına özür dilerim. Senin kaza geçirdiğini duyunca çok korktu. Hepimiz korktuk. Bizim için çok değerlisin sen. Bende Demir." Zorlukla gülümsedi. Gülmesiyle parlayan mavi gözleri kısıldı ve yanağında gamze belirdi. Çok yakışıklı görünüyordu. 

"En sona ben kaldım. Kuzey bende. En yakışıklı olanları." Tepkisiyle gülümsedim. Onunda koyu kahve dağınık saçları ve kahverengi gözleri vardı. Ama inkar edilemeyecek bir yakışıklılığı olduğu da doğruydu. Karşımdaki herkes gerçekten çok güzel görünüyordu. Bende onlara göre güzel miydim? 

"O zaman sizi havaalanına götüreyim. Rüyanın evindeki eşyalarını da getirdim. Yalnız telefonu kaybolmuş. Gittiğinizde yeni bir tane alırsınız." Hepsi kafasını salladığında kaşlarım çatıldı.

"Sen gelmiyor musun?" Sesim düşündüğümden de kısık çıkmıştı. Ama beni duymuşa benziyorlardı.

"Canım benim burada kalmam gerekiyor. Ama merak etme hemen bir telefon uzağında olacağım. Bir şey olursa hemen yanına gelirim emin ol." Kafamı üzgünce salladım. Uyandığımdan beri yanımda olan tek kişi Hakan abiydi ve ona alışmış gibiydim. Ondan uzak bir yere gidecek olmak boşluğa düşmüş gibi hissettirmişti. 

Kızıl SilahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin