Demir
"Hala uyanmadı." Odadaki tüm yüzler endişeyle içeri giren Ezgiye çevrildi. Zaten bozuk olan morali daha da bozulmuş bir de uykusuzluktan dolayı göz altları morarmıştı. Gerçi ne ben ne de odadaki başka biri ondan farklı değildik. Eylül 3 gündür uyanmamıştı ve son yaşananlardan sonra kimse ne yapacağını bilmiyordu. Rüzgar dün Hakan a ulaşmayı başarsa da henüz buradan ayrılmamamız ve Eylül ün uyanmasını beklememiz söylenmişti. En kısa zamanda yanımıza gelicekti ama o da orada kitlenmişti belli.
Onun yerine kendimi koyunca ürperdim. Bu durumda bile kardeşinin yanında olamıyor ve daha kendisinin bile anlamadığı bir olayı çözmeye çalışıyordu.
"Lanet olsun yine orada." Emre kendi kendine küfredip başını ellerinin arasına aldı. 2 gün önce ortaya çıkan adam evimizin önünde dolanıyordu ve Emre'nin dediğine göre bu gün de oradaydı. Ne kadar harika. Elimiz kolumuz bağlı kendi cenazemize hazırlanıyorduk sanki.
"Rüzgar daha fazla burada kalmaya devam edemeyiz. Eylül uyanmıyor ve bu insanlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Üstelik şüpheli bir adam 2 gündür evin önünde dolanıyor." Eliyle pencereyi gösterdi. Rüzgar'ın kafasını çevirmesiyle göz göze geldik. Kaşlarımı bilmiyorum der gibi kaldırdım. Sıkıntıyla tuttuğu nefesini verdi.
"Şu anda Hakanı beklemek en doğru yol gibi." Emre sinirle kafasını salladı. İyice paranoyaklaşmıştı.
"Hakan ın bizi terk etmediğine nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Eylül ün abisi o Emre."
"Bunca zamandır neredeymiş o zaman?" Rüzgar sinirlenmeye başlamıştı ve kesinlikle bu evde sinirli halini en son görmek isteyeceğim kişi oydu.
"Yeter bu kadar Emre. Hakan bizi terk etmedi. En başından güvenip Eylülü bize anlatan oydu. Şimdi Rüzgarı sıkmayı bırakıp dışarıyı gözlemlemeye devam et." Emre bana bakıp bir şey diyecek gibi ağzını araladı ama sonra vazgeçip kapattı. Hışımla arkasını dönüp pencerenin yanına gitti.
Onun gitmesiyle gözlerimi araştırdığım haberlere çevirdim. Hakan'ın bize izlettiği haber dışında başka bir şey yoktu. Böyle bir olayın üstünü nasıl kapatabilmişlerdi ki?
"HAYIR" içeriden gelen bağırma sesiyle hepimiz anında ayaklandık. Ses Eylül'ün sesiydi. Hızla onun odasına koştuğumda hayal ettiğim manzara kesinlikle bu değildi.
Kapının önünde donmuş olan Ezgiyi kenara itip odaya girdim. Eylül odanın ortasında ayakta dikiliyordu ancak kendinde değil gibiydi. Ona doğru bir adım attığımda biri tişörtümden tutup geri çekti.
"Abi yaklaşma!" Ezgi nin cümlesiyle birlikte komodin de duran bardak havalanıp yere düştü. Şok içinde yerdeki cam parçalarına baktım. Hayır kesinlikle böyle bir şeyin yaşanmış olması imkansızdı. Kafamı çevirip Ezgiye baktığımda onun da aynı şeyi gördüğünü fark ettim. Burada neler oluyordu böyle?
"O bardak kendisi düşmedi değil mi?" Cevap gelmedi. Korkuyla geriledim ve Ezgiyi arkama aldım.
"Eylül kendine gel." Öylece durmaya devam etti. Saçları uçuşmaya başlamıştı.
"Neler oluyor burada?" Cevap vermedim. Esen rüzgarla perdeler havalandı.
"Pencere kapalı değil miydi?" Kuzey in sesiyle korkum daha da arttı. Uğraştığımız olayın büyüklüğü böylece bir kez daha yüzüme vurdu. Arkamda Ezgi kolumu sıkınca kendime geldim. Bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Korkakça etrafıma bakınırken Eylül diye mırıldandım. Bu rüzgarın onla ilişkili olduğuna emindim. Onu uyandırmam gerekiyordu. O anda Eylül ün dudaklarını oynatmasıyla buna emin oldum.
Yardım edin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Silah
Science FictionBüyük bir deney. Deney uğrunda harcanan tonlarca genç ve kaçabilen tek kişi. Sevdiklerin için ne kadar ileri gidebilirsin? *** "O yerde canlı bulunan tek kişi Eylül. Ama büyük bir sorunumuz var. Eylül hiçbir şey hatırlamıyor. Bu yüzden buradasınız...