Yıldızlarınızı ve yorumlarınızı unutmayın!
“
Sessiz kalır insan. hayalleri gittikçe uzaklaşır. İzlemek sadece, acıdan çok pişmanlıklar bırakır ardında...”
Yaşananlar sinmiş bir köşeye bana sinsice bakıyordu . Acıyı en güzel köşeden izleme edasında olan küçüklüğüm ise sessizce ağlamaya başlamıştı. Bakımsız ve cılız bedenini izledim bir süre. Sahi bir insan neden hiç taramazdı saçlarını? Neden kesmek istemezdi uzayan tırnaklarını? O halimi gördüğümde aynı eksikliğin sızısı vuruyordu kalbime. İnandırılmıştık. Bizi olmayan umutlara tutundurmuşlardı. Gelirler zannettiğim küçük çocuk işte bu yüzden taramamıştı siyah saçlarını. Kesememişti tırnaklarını. İnsanı en çok yıkan da umutları değil miydi?
Büyümek küçükken istediğim tek şeydi. O zaman kimse zorbalık yapamazdı bana diye düşünüyordum. Kimse acıtmazdı canımı küçüklüğüm kadar. Kendimi koruya bilirdim o zaman. Bilmezdim kelimelerinde canı acıttığını. Büyüdüm ama hep olduğum yerde kaldım. Büyüdüm ama hep zorbalığa uğramaya devam ettim. Büyüdüm ama canım küçüklüğüm kadar çok acıdı. Büyüklüğüm de küçüklüğüm kadar yaraladı beni.
Ben bu yaşıma kadar bir çok şey için umutlandım. Okula ilk başladığımda, Üniversite sınavında,doğum günlerinde.... Hatta yaşadığım o kaos döneminde bile sığındığım o çatı katı gibi dairede bile. Heyecanım da vardı umudum kadar. Başardığımı düşündüğüm kadar umutlandı yüreğim. Şimdi ise bilmediğim bir şekilde yüreğimde oluşan isteklik ve sızlamayı hissediyordum. Tarifi imkansızdı. Bu hissettiğim heyecanda neydi içimde?
Doğum günü pastasını üfleyen çocuğun heyecanındaydı kalbim. Dilek dileme hakkını oyuncaklar için isteyen bir çocuk gibiydim. Sonra küçüklüğüme baktım yan tarafimda oturan. İçim parçalandı. Daha çok bir kırgınlık oturdu yüreğime.
Neden ki?
Kimsesiz büyüdüğünü bilmiyor muydu küçüklüğümün?
Karanlıkta ağlarken birisine sığınamayacak kadar kimsesizliğini mi unutmuştu yoksa?
Mantığımın sesi, bunların kandırmacadan ibaret olduğunu kalbimi döverek anlatmaya çalışıtı. Kalbim ise çoktan aç bir çocuğun edasıyla bu kandırmacanın bir parçası olmaya razıydı.
Geriye doğru attığım adımları ileri atarak paslı demirlerin önünde durdum. Attığı adımların içimde oluşturduğu küçük depremler üst üste binip tüm gücümü elimden çekiyordu. Boğazımda büyüyen yumruyu geçire bilmek için yutkundum, kendi yutkunuşumda boğuldum sanki.
Benim ailem yoktu. Bu hissettiğim çok yanlış bir duyguydu. Nerde olduğumu bile bilmiyorken bunu düşünmemem gerekiyordu. Hayır benim ailem hiç olmadı ve olmayacakta. Bunca zaman bulamadım onları, çıkmadılar karşıma şimdiden sonrası olmazdı Zate. Benim ailem yoktu. Bunlar kesinlikle bir rüyadan ibaretti.
Ve işte o an geldiğini hisseder gibi başımı kaldırıp baktığımda oradaki gölgeye karışmış silüetle göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FECİR
Science FictionBedenimde bir uyuşukluk hissederken yutkunmaya çalışarak adama çevirdim bakışlarımı. "A-a-acaba biz kaç yılındayız?" titreyen sesim ve bembeyaz olduğunu düşündüğüm suratla adama baktım, bana düzgün ve mantıklı bir açıklama yapmasını bekleyerek. Yüzü...