“
Evet keIimeIer biter bazen ne diyeceğini biIemezsin.Ve susarsın o suskunIuk herşeyi anIatır asIında....
”
Yıldızlarınızı ve yorumlarınızı unutmayın!
Ölüm fısıldarmış insanın ruhuna. Bütün vücut ölmeye başlamadan önce beyin son defa anıları hatırlatırmış kişiye. Düşünsenize, bir film şeridini. İşte yaşadıklarımızda öyle geçiverecekmiş gözlerimizden. Belki de en çok mutlu olduğun sahneye denk gelip , keşke kalsaydım o yılda diyeceksiniz. Ya da en çaresiz anınız gözükecek orada. O zaman da neden bu kadar güçsüz bıraktım ki ben kendimi diyerek üzüleceksiniz o halinize. O zaman anlayacaksınız hala eksik olduğunuzu, o zaman tamamlanmamış her şey için kahrolacaksınız.
Düşündümde ben hiç mutlu olamamışım hayatımdan. Belki de ögretmemişlerdir. Bana mutluluk huzur nedir göstermediler. Zavallı küçüklüğümü büyümeye zorladılar. Anlamadılar kanatlarımın kırıklığından. Şimdi bu sebepten sarsıntılarım . Bu yüzden ilk engelde düşüşüm. Büyümekle olmuyormuş yaraların iyileşmesi. Sen ne kadar yol alırsan o kadar daha çok derinleşiyormuş. Bunu girdiğimiz savaşta kimsenin kollarına sığınamadığımda anlamıştım ki. Karanlıkta soğuk bir sokakta kırılan dizlerim biliyordu. Attığım çığlıkların sesi kısıldığı zaman anlamıştım. Anlamaya zorlanmıştım işte. Ben hiç mutlu olamamışım ki.
Ve en son kalp çürümeye başlarmış ölü bedende. Belki de insanda en kötü duyguları barındırdığı içindir. Köşeye sinmiş korkuyla karşımdakilere bakıyordum. Titreyen vücudum geçireceğim atağın habercisiydi. Zihnimdeki görseller sislenmeye başlarken gözlerim artık etrafı görmemeye başladı. Ve o an aldım o karanlık sokağa tekrar gireceğimi. Tekrardan cehennemi yaşayacaktım. Yapamazdım. Her defasında öldüğümü hissettiren o karanlığa bu sefer yenilirdim ben. Ve kimse çıkaramazdı o karanlıktan beni.
" Hey! Hey! Kendine gel! Sana diyorum!"
Zihnimde dağılmaya başlayan sisler biranda geri çekildi. Gözlerimdeki görüntü geri gelirken nefes almadığımı fark etmiştim. " Sesimi duyuyor musun?" Derin bir nefes eşliğinde sesin sahibine baktım. Bir kaç adım geride önümde durmuş benim gibi yere çökmüştü. Bir dizi yere değerken bir dizini kırmış kolunu onun üzerine koymuştu. Yeşil gözleri gözlerime sabitlenmişti. Yanında ise hala şokta olduğu belli olan o adam vardı. " Lütfen bana dokunma." Kısık sesimi karşımda duran iki adamda duymuştu. " Bana dokunmayın lütfen." Çaresiz sesimle duyurmaya çalıştım kendimi. Yerdeki adam sert bir nefes aldığında ayakta duran adam ise sertçe yutkunmuştu. " Kimse sana dokunmayacak. İnan bana." Sakin sesiyle cümleleri tane tane vurgulamıştı.
Islak yanaklarım dizlerime silmeye çalıştım ama sildikçe gözyaşlarım yeniden ıslatıyordu yanaklarımı. Çok yakındı. Az daha O sokağı tekrardan girecektim. Zihnimde gizlenen karanlık her boş anında gösterecekti bana o anıları. Nezaretin içinde hıçkırık seslerim yankilanmaya başladı. Başımı dizlerime gömmüş omuzlarım sarsılarak ağlıyordum. Karşımdakiler bana dokunamıyordu. Hiç kimseden ses çıkmazken benim hıçkırıklarım doldurmuştu boşlukları. Gözlerim şişene kadar sesim kısılana kadar öylece ağladım. Ve kimse bir şey yapamadı. Ne yapabilirler di ki zaten ? Ben kimsesiz bir çocuktum o kadar. Ne kadar süre ağladım bilmiyordum başımı kaldırdıgımda iki adamın da yerli yerinde olduğunu gördüm. İkiside bana bakıyordu. Benim bu çaresiz halimi görmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FECİR
Science FictionBedenimde bir uyuşukluk hissederken yutkunmaya çalışarak adama çevirdim bakışlarımı. "A-a-acaba biz kaç yılındayız?" titreyen sesim ve bembeyaz olduğunu düşündüğüm suratla adama baktım, bana düzgün ve mantıklı bir açıklama yapmasını bekleyerek. Yüzü...