"
Sen;
içinde kalan yarası kapanmayan, hagi büyük felaketi avuttun bende?Ben;
darmadağın dünyalık sızılarımdan, bir tatlı uyku gibi avundum sende."
Bilmediğim bir dilde yazılan kitabı okuyor gibiyim. Hangi sayfaya bakarsam bakayım okuyup anlayamazdım. Anlamadığım bir kitabın nasıl bir yararı dokunabilirdi ki bana. Benim önce o dili bilmem gerekiyordu, anlaya bilmem için o dili öğrenmem lazımdı. Şuanda içinde bulunduğum durumda öyleydi aslında. Bana abim olduğunu, annem olduğunu savunan insanlar vardı. En kötüsü de tanıştığım bütün insanların yaşadığımız yılı bilmemesiydi zaten. Ya ben onların dillerini çözecektim, yada onlar benim dilimi öğrenmeye başlayacaklardı.
Arkamda, belimde baskısını hissettiğim silahı kimin tuttuğunu henüz bilmiyordum. Önümde duran kalabalık bana anlamayan gözlerle bakarken hâla onların üzerine silah doğrultuyordum. "Şimdi o elindeki silahı usulca yere bırak bakayım." Arka tarafımdan gelen erkek sesiyle dudağımı dişledim.
Gerçekten artık hiç hoş olmamaya başlamıştı bu durum. Üç defa silah doğrultuluyordu bana ve şuana denk ikisinden de kurutulmuştum. Ne şans ama! Bütün gözler benim üzerimdeyken arkamda sesi duyulan erkek sesine hepsi şaşkınca dönüp bakmaya çalışmışlardı. Ahh bir bilser hepsinden daha kötü bir durumda olduğumu. Dediklerini yapmadığımı görünce silahı belime iyice bastırarak tehdidini ciddiyetini gösterdi. Omuzlarım yenilgiyle çöktü.
" Tamam bırakıyorum."
Elimdeki silahı indirdim ve yere attım, ortaya doğru. Beni içeri ittirerek yürümeye zorladı ve revirden çıktım diye sevinirken tekrardan içeri girmiştim. Benimle birlikte içeri giren kişi sonunda yan tarafıma doğru geçince yüzünü görebilmiştim. Yaşlı teyzeyle aynı yaşta olduğu belli olan beyazlamış saçları ve sakalı vardı. Yaşlı bir amca tarafından tehdit edildiğime inanamıyorum.Saçı sakalı beyazlamış amca elindeki silahı indirmiş içeride olan kişilerde koyu kahve gözlerini gezdiriyordu.
Amcanın elindeki silahı gören herkes tekrar bir şok olurken yaşlı teyze ise
" İnanmıyorum. Fırat senin o elindeki şey ney?" Diye bir serzenişle yaşlı amcanın yanına gitmişti. Yaşlı amca ise karşısında gördüğü teyzeye şaşıramadan eline doğru uzanan yaşlı teyzeyi engelleyerek bir adım geriye çıkmıştı. Teyze sinirle baş parmağıyla beni gösterdi. " Sen o elindeki silahla bizim kızımızı mı tehtit ettin yoksa?" Tekrardan tüm gözler beni bulmuştu."İnanmıyorum" Elif'in şaşıran sesi balon gibi ortamda sönerken Umut hızla yaşlı adama doğru giderek kızgın sesiyle karşısındaki adama sesini yükseltmişti. " Baba sen Şifanur'a silah mı doğrulttun gerçekten!" Yaşlı adam teyze ve Umut'un ortasında kalınca bir an bocalamış ama hemen niyetini söylemişti.
" E ne yapayım Nergisim kızımız kaçışın mı?"
"Kaçıyor muymuş?" Elif'in amcanın ardından direkt bana dönerek seslenmesiyle başların bana dönmesine neden oldu. Bir taraftan da eliyle beni işaret etmişti. "Sen kaçıyor muydun?" Şaşkın sesiyle yüzüme baktığında bende şaşkınca "Kaçıyor muymuşum?" Kendi elimle kendimi işaret ederek aynı şekilde Elif'in yüzüne baktığımda ,bana gözlerini kıprıştırarak "Ee o amca öyle dedi, kaçıyormuşsun." Umut ileri atlayarak"Sen kaçıyor muydun ?" Dediğinde ortamdaki kafalar bir bana bir Elif'e ve birde Umut' a gidiyordu.
" Yahu bu kız kaçıyor muydu, kaçmıyor muydu?" Diyerek ortaya atladı adının Fırat olduğunu öğrendiğim amca. Amca bir dur, bizde onu anlamaya çalışıyoruz zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FECİR
Science FictionBedenimde bir uyuşukluk hissederken yutkunmaya çalışarak adama çevirdim bakışlarımı. "A-a-acaba biz kaç yılındayız?" titreyen sesim ve bembeyaz olduğunu düşündüğüm suratla adama baktım, bana düzgün ve mantıklı bir açıklama yapmasını bekleyerek. Yüzü...