"
Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben.
"
Bu kitapta geçen mekân ve zaman tamamen hayali ürün olup gerçek kişi veya kurumlarla hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır.
2024
Karanlık boş bir oda.İçinde ben ,
Ve o .
İkimizde yalnızız.
İkimizde karşı karşıyayız.
O bana, ben ona bakıyorum.
Zamanın varlığı veya yokluğu ,
bizi geçmiş...Sessizliğin, ona bakınca huzura dönüştüren tarifsiz tadı var damaklarımda.
Tuhaf?
Belki de tüm insanlığın unuttuğu ya da onların yok olduğu tek yerdeydik.
" Sana bakınca ne görüyorum biliyor musun Şifa?"
Onun ağzından çıkan her bir kelimenin kulağıma melodi gibi gelişi bana şarkının en sevdiğim nakarat kısmını anımsattı. Sorusunun ardından istemsizce kafamı sallarken onun sadece karanlıkta yeşil gözlerini görebiliyordum. Bedenlerimiz karşı karşıya dururken aramızdaki mesafe bir adımlıktı ama ne ben ileri gitmiştim nede o bana yaklaşmıştı. Bana o kadar derin bakıyordu ki sanki içimden ne geçtiğini biliyor ve beni benden daha iyi tanıdığını hissediyordum. O kadar koyuydu ki gözleri bakarken, utancımdan gözlerimi gözlerinden kaçırmak istiyordum. Yapamadım, çekemedim gözlerimi orman gözlerinden.
Baktım. Baktı.
Bir tarafım onunla saatlerce belkide günlerce bu şekilde bakışmak istiyor, diyer tarafım ise sorduğu sorunun cevabının merakındaydı. Gözlerimde gözlerini gezdirdi bir süre , hatta sorduğu soruyu unuttuğunu bile düşünmüştüm ki kısılan gözlerinden hafifçe tebessüm edişini düşündüm.
" Acı Şifanur, acı..."
Sabırsız tarafım merakıyla beklerken, ondan duyduklarım belkide hiç düşünmediğim cümleydi. Kaşlarımı yavaşça çatarken neden böyle söylediğini düşündüm. Ben ona , o bana baktı aynı şekilde, onun belkide gözlerime bakıp gördüğü duyguları ben ona bakınca göremiyordum, çok...
Çok hissizmiş gibi o koyu gözleri, ölüyü anımsatıyorlardı." Neden peki?" bulamadığım cevabın gerçeklerini istiyordum ondan, biliyordu çünkü. " Gözlerin, gözlerin gözlerime öyle tanıdık ki... " İşte hiç olmaması gereken bir şey oldu o an, o da duydu ve duyduğu an yüzünde hafif bir tebessüm oluştuğunu hissettim kısılan yeşillerinden. Kalbim, neden bu kadar hızlı atıyordu ki şimdi? Kaşlarımı çatarak devamının geleceğini bildiğim cümlelerine odaklanmaya çalıştım sözlerini duymak için eğer kalbimin sesi kulaklarımı tıkamaya çalışmasaydı. Yeşilin en koyu rengi önüme serilmişti benim için, gözlerine bakınca neden korkuyordum ki?
Söyledikleri içimde küçük bir çakmağı aydınlatırken aydınlanan o yeri hangi sözlerin devamı alevlendirecek diye bekledim. Onda hissettiğim bu yakınlık hem çok güzel hissettirmişti hemde bir o kadar korkutucu gelmişti. Yutkunuş sesini duydum önce ikimizin arasında, ardında onun o ilk duyduğumda hayran olduğum o sesini işittim. " Biliyor bu ıslak bakışları. Tanıyor. Tanıyorum." Kelimeleriyle bir insan bir ormanı yakabilir miydi? Onun gözlerindeki o yeşil ormanların alev aldığını gördüm. Hissettiği ve bahsettiği acının onda oluşu mu bilmiyorum ama ona bakarken kendi kalbimin sızladıgını hissettim. "Neden ? beni nasıl bu kadar iyi tanıyor olabilirsin ki ? " dediklerim onu durdurdu sanki, bir süre öylece susup bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FECİR
Science FictionBedenimde bir uyuşukluk hissederken yutkunmaya çalışarak adama çevirdim bakışlarımı. "A-a-acaba biz kaç yılındayız?" titreyen sesim ve bembeyaz olduğunu düşündüğüm suratla adama baktım, bana düzgün ve mantıklı bir açıklama yapmasını bekleyerek. Yüzü...