3.0

53 4 13
                                    









Seni güneş sönene kadar seveceğim.

-Alex & Sierra.










Ne ara deli gibi ağlamaya başladım bilmiyorum. Ne ara kendimi Akay'ın kollarında buldum bilmiyorum. Ağlıyordum sadece. Akay bana daha sıkı sarıldı. 

"Şşşt, geçti."

Diye mırıldanınca başımı salladım. 

"Geçmedi, geçmiyor..."

Geçmeyecekti. Ömür boyu yaramın kabuğunu kaşıyınca hatırlayacaktım. İlk gün ki gibi acımaya devam edecekti. Akay ellerini belime indirip alnını alnıma dayadı.

"Saçlarına ne yaptın?"

"Kendimi öldürmeye cesaretim yoktu, onları öldürdüm."

Gözyaşlarımı sildi eliyle. Sonrasında tak etti...

"Ablam, onu yalnız bıraktım!"

Diye bağırdığımda Akay'ın kollarından kurtulmaya çalıştım ama o izin vermedi. 

"Ablan iyi, hayati tehlikeyi atlattı."

İçim rahatlamıştı bir an. Ama yine de burada duramazdım. 

"Yanına gitmek istiyorum."

Akay başını olumsuz anlamda salladı.

"Yoğun bakımda, gitsen bile görmene izin vermezler. Ayrıca Senem hastanede, o bir şey olursa söyler bana. Sen dinlen biraz."

Bu beni ikna etmemişti. Ağzımı araladım.

"Yine de gitmek istiyorum."

"En azından biraz uyu, dinlen. Sonra söz seni götüreceğim."

Gözlerinin içine baktım. Kalmak istemiyordum. Ablamı tek bırakmışım gibime geliyordu.

"Akay, lütfen beni hastaneye götür..."

Diye mırıldandım. Akay derin bir nefes verdi. 

"Birazcık dinlen, sonra gerçekten götüreceğim."

Usulca başımı salladım. Çünkü itiraz etmeye bile mecalim yoktu. Oturduğum yerden ayağa kalkmaya çalıştığımda kalkamadığımı fark ettim. Bacaklarım resmen çalışmıyordu. Bu yüzden bir anda kendimi Akay'ın kucağında bulmama şaşırmadım. Belime ve dizlerimin altına elleri sarmıştı. Bende düşmemek adına kollarımı boynuna doladım. Akay benle beraber odama ilerledi. Odaya girdiğimizde de beni yatağımın üzerine bıraktı. Yatağım toplanmamıştı, sabah alelacele çıkmıştık, bu yüzdendi. 

"Üstünü değiştirmen gerekiyor." diye mırıldandı Akay. Bana bakmayı sürdürdü. Oturduğum yerden ona baktım. "İstemiyorum." 

Cevabım onu pek tatmin etmemişti. Öyle gözüküyordu. Dolabıma yöneldi. Bir şey demek yerine susmayı tercih ettim. Bana döndüğünde elinde mor renkli pijamalarım vardı. Senem almıştı bunu bana. Çok severek giyiyordum.

Akay pijamaları yatağa bıraktığında derin bir nefes verdim. "Halim yok, gerçekten." diye mırıldandım. Kolumu kaldıracak halim yoktu. 

"Bunlarla yatamazsın." 

Omuz silktim. O kadar yorgundum ki, üstümdekilerle bile uyurdum. Akay birden bana doğru gelince kaşlarımı çattım. Yanıma hafifçe oturdu. Elleri tişörtümün eteklerindeydi. Birden tişörtümü yukarıya kaldırınca refleks olarak kollarımı havaya kaldırdım. Kollarımdan doğru ittiği için sırtım yatakla buluştu. Tişört el bileğimdeyken Akay bana doğru eğildi. Kollarımı tişörtümle yatağa kelepçelediğinde elleri tişörtümle beraber kollarımı sarmıştı. 

Yüzünü bana yaklaştırdığında nefesimi tuttum.

"Üzerini değiştirecek misin? Yoksa ben mi yapayım?"

Benim için ikinci seçenek daha makuldü. Ama gerek yok yani.

"Tamam, değiştireceğim." diyerek yenilgiyi bir kez daha kabul ettim. Dudakları kıvrıldığında ben hala ona garip bakışlar atıyordum. Üzerimden kalktığında yatakta doğruldum. Akay çoktan odadan çıkmıştı. Kollarımdaki tişörtü çıkartıp, göremediğim bir yere fırlattım. Üzerime bir çırpı da mor pijamalarımı giydiğimde Akay'a gelmesi için seslendim. 

"Sana çorba yapardım ama bilseydim." diye mırıldandığında gülümsedim.

"Bir şey yemek istemiyorum." 

Gözlerini devirdi. 

"Çorbayı yemiyorsun zaten, içiyorsun." dediğinde öylece ona baktım. Başka bir zaman olsa kalkar iki-üç vurur savaş başlatırdım. 

Bir şey demeden yatar hale geldim. Yorganı üzerime çektiğimde resmen yorganın içinde kaybolmuştum. Akay'ın hala oturduğu yerde olduğunu fark edince yorganı biraz açtım. 

"Akay..." diye mırıldandım. Anında bana döndü. "Yanıma yatar mısın?" 

Güldü. Bu daha çok edepsizce bir gülüştü. Ardından cevapladı beni.

"Sen rahat rahat yat." kabul etmeyeceğini tahmin etmemiştim. Ona onaylamaz bakışlar attım.

"Akay...hadi." 

Derin bir nefes verdi. Üzerindeki tişörtü çıkardığında garipser bakışlar attım. Ardından yanıma uzandı. Kolunu boynumun altına doğru uzattığında sanki evimdeymiş gibi hissettim. 

"Sana karşı koyamıyorum." dediğinde görmese bile sırıttım.

"İşte benim light erkeğim."

Kafamı hafifçe kaldırıp tepkisine baktığımda gülmemek için dudağını ısırıyordu.

"Tamam, dalga geçiyorum. Sen bad boy'sun."

Bu sefer sesli bir şekilde güldüğünde elimi çıplak göğsüne yerleştirdim. İliklerime kadar hissettiğim bir ses vardı. Küt. Küt. Küt. Küt.

"Saçını çok güzel kesmişsin..." 

Burukça gülümsedim. Tabii ki de saçımı baştan savma kesecek biri değildim. 

Neydi aşk? 
Uğruna feda edilenler mi?
Uyumadığımız geceler mi? 
Milyonlarca gözyaşımız mı?
Aşk, sevgiydi.
Sevgi, sonsuzluktu. 
Sonsuzluk ise;
Akay'dı.

---

Ağağağağağağağ çok romantik...ben nasıl böyle bir şey yazmış olabilirim? Kesin bana bir şey oldu.

Canım çocuklarım...

Bu arada buradan bir şey sormak istiyorum;

Benim eski hesabımdan kalma bir kurgum var. O da texting ve aranızda bilenler var. 
EĞER İSTERSENİZ bölümlerini düzenleyip, burada da yayımlayabilirim. Bahsettiğim kurgum; Boş Lunapark. Ufak detaylar falan da eklemiş olurum. Buraya cevabınızı yazarsanız sevinirim^^

seviliyorsunuz, ben tarafından.

İstanbul Beyefendisi | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin