1.0

119 14 13
                                    




































Öptüğün dudaklarım değil,
Ruhumdu...




































Saçlarımı at kuruğu yapıp topladım. Elimle saçlarımı güzelce düzelttim. Sonrasında boy aynasından kendime bir baktım. Yani güzel gözüküyordum. Galiba...

"Abla karısı!"

Yatağın üzerinde yüz üstü yatıp, telefonla oynayan Buğlem'e çağırdım. Ablam yani Buğlem diyorum ama.

"Ne var?"

Bunda da tam bir abla tribi vardı. Görende böyle on yaş var aramızda zanneder. 3 yıl sadece...Kaçırdığım tek şey 1999 depremi olabilir.

"Nasıl olmuşum?"

Şöyle bir kendi etrafımda döndüm. Yattığı yerden baktı.

"Çok çirkin bir şeye dönmüşsün."

"Dur başka tarafa döneyim o zaman ya!"

Dediğim gibi odanın kapısını açıp aşağıya inecektim ki sırtımda bir yastık hissettim. Bir an düşecek gibi oldum ama dengemi korudum. Merdivenleri indiğim gibi salona girdim. Hemen babamın oturduğu koltuğa oturup, babama sarıldım. Adam tabii ne olduğunu anlamadı. Ablam da benden sonra salona girmişti. Hello Kitty'li pijamalarıyla çok hoşnut bir görüntü yoktu karşımda. Babamı görmezden gelip elindeki yastıkla kafama doğru vurduğunda babam yastığı ablamdan aldı.

"Kızım noluyor?"

Adamcağız bizim kavgamıza şahit oluyordu. İyiye işaret değil bu...

"Keşke biz bunu camii avlusundan almasaydık."

20 yaşındayım ve hala ablamdan bu sözü duyuyorum, tabii ki.

"Dedi ailedeki tek sarışın."

"Bak Amaç seni döverim!"

Tekrar yastığa uzandığında babam almasına izin vermedi. Bende gülüyordum. Bu anlamı daha da sinir ediyordu.

"Kızım yine mi kavga ediyorsunuz?"

Yine...evet.

"Bana hakaret edip duruyor anne ya!"

Ablam beni anneme şikayet edince babama sarılıp ablama dil çıkardım. Babam beni savunuyordu çünkü. Her zaman.

"Neyse ben dışarı çıkıyorum."

Ablam kolumdan tutup beni durdurdu.

"Kiminle buluşacaksın?"

Garip bir bakış attım.

"Sanane."

Koşuşturarak kapıya yöneldim. Ablamın arkadan konuştuğunu duydum. Ama duymazdan geldim. Botlarımı giyip evden çıktım. Parka doğru ilerledim. Zaten neredeyse evin karşısındaydı. Karlar çok fazla olduğu için ayağım bildiğim batıyordu. Yürümekte zorlanıyordum. Parka girdiğimde bankta oturan Akay'ı gördüm. Burnu kıpkırmızıydı...

"Burnun kıpkırmızı farkında mısın?"

Güldü.

"Erken geldim. O kardan adamı da ben yaptım."

Gösterdiği yere bakınca bir kardan adam gördüm. Burnunun olduğu yerde havuç, boynunda bir atkı vardı.

"Ya bekleseydin beraber yapardık."

Dudağımı büzdüm.

"Tekrar yaparız, bende fazladan havuç falan var."

Başımı salladım ve yanına oturdum. Daha doğrusu otururken oradaki kar yığını banktan aşağıya düşünce bende yere kapaklandım. Karlar fazla olduğu için bildiğiniz karın içine gömülmüştüm. Ben kalkmaya çalışırken Akay'ın gülüş seslerini duydum. Bir anda yüzüme gelen karların alınmasıyla ayağıya kalktım. Sonrasında Akay'ın karnına bir tane geçirdim.

"Kızım ne biçim vuruyorsun be!"

Göz devirip yere eğildim. Birazcık karı elime aldım. Tam top haline getirip Akay'a fırlatacakken yüzüme bir kar topu fırlatılmasıyla tekrar yere düştüm. Bu sefer düşerken refleks olarak Akay'ın koluna yapıştığım için beraber düştük.

"Akay ayağını ağzımdan çek!"

Ayağı tam olarak ağzımdaydı. Nasıl becerdi hani anlamıyorum ki. Akay ayağa kalktığında bende kalktım. 3. Dünya Savaşı yaşanıyordu burda. Bir an elimde halen kar olduğunu fark ettim. Bunu fark ettiğim an kar topunu Akay'a fırlattım. Sonrasında bir penguen gibi -evet penguen- koşmaya başladım. Hızlı koşamadığım için kar topunu sırtıma yemiştim tabii.

"Gel kardan adam yapalım!"

Bana doğru bağırdığında bu sefer geldiğim yöne koşmaya başladım. Akay'sa benim koşuşuma gülüyordu. Akay'ın yanına ulaşınca aniden olduğum yere oturdum. Sonrasında oraya kar biriktirmeye başladım. O da yanıma oturup bana yardım etmeye başladı.

Kardan adam bitmişti. En sonunda havucu burnuna takmıştım ve bitmişti. Hatta yanında birkaç fotoğraf bile çekinmiştik. Şu an ise yerde karlara doğru uzanmıştık. Gökyüzünü izlerken, beyaz taneleri tenime yağıyordu. Akay kalkıp yatmak yerine oturduğunda bende aniden kalktım. Bana derin derin baktı. Garip hissettim.

"Eee senin atkın yok."

Dediğinde gözlerim kardan adamı buldu.

"Kardan adama takmıştım."

Aniden kendi atkısına uzandığında istemediğimi belirtmek istedim ama izin vermedi. Atkısını çıkartıp benim boynuma taktı.

"Teşekkür ederim."

Bir cevap vermedi. Ama gözleri çok şey söylüyordu. Bir an huzursuzlaştı. Sanki kötü bir şey olmuş gibi. Sanki saklayıp, söylemek için can attığı...

"Noldu Akay? Durgunlaştın."

Bana baktı.

"Aşık oldum."

Bir an durdum. Hiçbir şey yapmadan durdum.

"Kime?"

Sorumu es geçti sanki.

"Nasıl biliyor musun? Gökyüzündeki tüm yıldızları toplasan bir o etmez ama o tüm yıldızlara bedel."

Sevdiğim, sevdiğini mi anlatıyordu...

"Ne yüreğim yerinde, ne aklım. Hepsi onda kaldı."

Sustum. Konuşmaya ihtiyaç duymadım. Dolu gözlerim çok şey anlatmıyor muydu?

"Biliyorsun. Neredeyse kimse kendi hayatını sevmez. Gereksiz triplere girerler. Hayatlarından nefret ederler. Ben hayatımdan hiç nefret etmedim. Çünkü benim hayatım oydu."

Artık ağlıyordum. Neden ağlıyordum bilmiyordum. Bu kadar çok güzel sevmesine mi, yoksa kıskandığım için mi?

"Kim?"

Sadece bunu sorabildim. Bana baktı. Ellerimi tutup, göğsünün üstüne koydu. Tam kalbinin attığı yere.

"Bu kalp zaten atıyor, marifet onun ritmini değiştiren de."

Elimin olduğu yer, kalbi...sanki avuçlarıma düşmek istermiş gibi hızlı çarpıyordu. Ben miydim? Ben...

Benimde kalbimin hızlanmasını sağlayan şey; dudaklarının tam dudaklarımın üstünde olmasıydı. Akay beni öpüyordu...Yaşadığım şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemedim. Gözlerim kapandı sadece. Uzun süre dudaklarını çekmedi. Tüm vücudum alev alıyordu. Özellikle belimdeki eli...

Akay geri çekilip bu sefer alınlarımızı birleştirdi. Sonrasında fısıltılı ve nefes nefese kalmış bir şekilde konuştu.

"Ver elini yürüyelim, sol yanın, son yolum olsun."










İstanbul Beyefendisi | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin