8. Bölüm "İstanbul Benim Yoldaşım!"

116 8 52
                                    

Kırk yıllık dostunu bulmuş da yılların özlemini gideriyormuş gibi karşılıklı gülüp konuşan adamlara merakla baktı çırak Özcan. Elindeki çaydanlıktan dikkatli bir şekilde bardaklara çay doldurup tepsiye yerleştirdi. Küp şeker dolu tabağı da tepsiye koyup yine dikkatli bir şekilde ustasına ve yaklaşık yirmi dakikadır tanıdığı adamın yanına götürdü. İki adamın arasında duran küçük katlanır masanın üzerine bardakları yerleştirdi ve "Afiyet olsun," dedikten sonra az önce bıraktığı işine geri döndü. 

Kadir önüne onan çay bardağıyla bakışlarını birkaç saniye Özcan'a çevirdi. Başını kaldırmadan işini yapan çocuğun gitmesiyle Davut Usta'ya çevirdi yüzünü. 

"Allah seni inandırsın usta bana öyle dövecek gibi baktın ya. Korkmadım değil ne yalan söyleyeyim," diyerek güldü Kadir. Davut Usta'nın tok kahkasıyla başını eğip çayına bir taneküp şeker attı. 

"Senin de korkasın varmış evlat, ben ne yaptım?" Hâlâ gülmeye devam ediyordu. Birkaç saniyenin ardından kahkahaları kesilince bakışlarını kaldırdı Kadir. Neşeyle gülen adamın yüzünü şimdi derin bir hüzün ve özlem kaplıyordu.

"Demek Rüstem gönderdi seni ha?" Başını sallamakla yetindi Kadir. Adamın hüznünü de özlemini de bölmek istememişti. "Hiç bahsetmedi bana görüşe gittiğimde. Deseydi dün karşılamaya gelirdim seni." 

Utançla eğdi başını Konyalı. Böyle bir şeyi hiç mi hiç beklemiyordu. "Sağ olasın usta. Düşünmen yeter."

"Dur sen, ben bir dahaki görüşe gittiğimde paylarım onu. Ne diye çocuğu kimsesiz gibi çıkardın oradan diye." 

Bu sözle ilk defa kendini kimsesiz hissetmedi Kadir. Davut Usta yıllardır kendisini tanıyormuş, çok yakın bir ahbabıymış gibi davranıyordu. Alışık değildi Kadir ve alışmaktan da korkuyordu. "Olacağı varmış usta."

"Gözüm ısırıyor aslında seni çocuk. Adın ne demiştin?"

"Kadir," diye yanıtladı adamı. Kısılan gözleriyle Davut Usta'nın kendisini hatırlamak için zihnini sorguladığını fark etti. 

"Nerelisin sen Kadir?"

"Konyalıyım usta."

"Niye içeriye girmiştin sen? Kaç sene yattın?" Anlaşılan hâlâ kendisini hatırlamaya çalışıyordu. 

"Cinayetten Davut Usta. On beş sene kaldım içeride." 

Düşünceli bir şekilde başını salladı Davut Usta. Bu genç adamı bir yerden gözü ısırıyordu fakat bir türlü hatırlayamıyordu. Şekersiz çayından bir yudum alıp bardağını yerine koydu. "Yok yok," dedi işaret parmağını Kadir'e doğru sallayıp yüzüne dikkatli dikkatli bakarken. "İnat ettim, bulacağım seni nereden tanıdığımı," deyişine belli belirsiz güldü Kadir. 

Tam o sırada çırak Özcan'ın elinde bir gazeteyle geldiğini gördü Konyalı Kadir. Bir de gevrek gevrek sırıtıyordu. İşte o an anladı Kadir. Özcan kim olduğunu çoktan anlamıştı bile.

"Ben senden önce hatırladım usta. Bu sefer ki çorbalar senden."

Özcan'ın uzattığı gazeteyi eline aldı Davut Usta. Çırağının gösterdiği haberi okurken kaşları hem çatılıyor hem de arada bir havalanıp geri düzeliyordu. Haberi okumayı bitirip kendisine baktığında dikkati çayındaymış gibi şeker atmadığı çayını karıştırmaya başladı. 

"Demek o sendin ha?" Dayanamayıp göz ucuyla yaşlı adamın elindeki gazeteye baktı Kadir. Seneler önceki fotoğrafı vardı sol alt köşede. Ve gazete bugünün gazetesiydi. Anlaşılan Giray yemeyip içmeyip ropörtajı yetiştirmişti. Ama neyseki şimdiki halini barındıran bir fotoğraf koymamıştı. Derin bir oh çekti, bu da kâfiydi.

Yarım BattaniyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin