"Yapraksız kaldın diye gövdeni kestirme zira bu işin baharı var," sözü aklına düştü birden Kadir'in. Hz. Mevlana ne de güzel söylemişti. Her düştüğü ümitsizlikten çıkıp bahara kavuşacağını müjdeler gibiydi.
Ümitsizliğe her düştüğünde onun söylediklerini okumayı, aklına getirmeyi huy edinmişti Kadir. Ne zaman içine sıkıntı düşse, nasibinin olmadığını düşünse Hz. Mevlana'yı anar, sözlerini bir bir tekrarlardı. Ve yine yanılmamıştı Konyalı Kadir. Nasibi dönmüş dolaşmış, İstanbul gibi kocaman şehirde onca insanın arasında bulmuştu kendisini.
Nasibin nereden geleceğini bilemezsin diye çok derdi ninesi. Ama Kadir ninesini dinler, başıyla da onaylar susardı. Tek bir yorumda bile bulunmazdı. Fakat şimdi daha iyi anlıyordu Kadir. Ninesi sözlerinde haklı çıkmış, nasibin nereden geleceğini ; daha da önemlisi yüzünün bundan sonra güleceğini hiçbir zaman bilememişti.
Omzuna dokunan elle daldığı düşüncelerden ve yad ettiği ninesinden sıyrılıp karşısında oturan adama baktı Kadir. Yaşlı yüzüne neşeli bir ifade yayılmıştı. Onun bu mutluluğu da bulaşıcı gibi Kadir'i de gülümsetmişti.
"Kendine gelemedi Kadir abin, Özcan. Kal geldi kendisine," diyerek gülen adama manidar manidar baktı Kadir.
"Ee hak ver bana da usta. Daha kaç saat oldu ki ben buraya geleli hemen işi de kalacak yeri de buluverdin." Başını eğdi büyük bir mahcubiyetle. Her ne kadar kendisinin de bir işi, kalacağı bir evi olsun istese de birilerine yük olmak belini fazlasıyla büküyordu Kadir'in.
"Genç adam kaldır başını, "diyerek kendisini ikaz eden adamla yüzünü kaldırdı masadan. Çatılmış kaşlarıyla ama yerli yerinde duran yamuk gülüşüyle kendisine bakmaya devam ediyordu Davut Usta.
"Hiç sormayacak mısın ne işi bu, ne yapacağım ben diye! Yahu ben bile heyecan yaptım sen öylece oturuyorsun." Davut Usta'nın çocuksu heyecanına gülümsemek istedi Kadir. Doğru söylüyordu, bayramda cebi şekerle avucu parayla dolmuş çocuklar gibi seviniyordu yaşlı adam.
Kırmak istemedi onun bu sevincini Kadir. İçten içe gizlediği merakıyla da gülerek sordu. "Hayırdır Davut ustam, ben ne işi buldun bana? De bakalım."
"Birkaç sokak ötede, benim babadan kalma bir kahvehane dükkanım var evlat. Oranın başına geçireceğim seni," diyen adama dehşetle baktı Kadir. Hiddetli bir şekilde ayağa kalkarken "Olmaz öyle şey usta," diye reddetti.
Onun bu çıkışı Davut Usta'yı öfkelendirken yaşlı adam Kadir'in omzunu sıkarak yerine geri oturttu. "Delirtme beni, otur şuraya!" diyerek ardından kendisi de yerine oturdu. Onların bu öfkeli hallerinden çekinen Özcan çayını kafasına dikip hemen o masadan uzaklaşmış, işinin başına geçmiş bir yandan da olanları izliyor ve dinliyordu.
"Sana adam gibi bir iş buldum, nesi olmazmış Kadir efendi?" diyerek Kadir'in cevap vermesini bekledi.
"Senin çoluğunun çocuğunun geçeceği dükkanın başına ben nasıl geçerim usta? Ben sana bana iş bul dedim de bu kadarını demedim!"
"Allah bana dört tane kız evlat vermiş. Erkek evlat nasip olmadı ama kızlarım benim başımın tacı. Onları o kahvenin başına nasıl geçiririm Kadir? Ben kızlarımı el üstünde tutarım hem, çalışıp kendilerini yormalarına gönlüm razı gelmez. Ben hayatta olduğum sürece onlara bakarım."
"O zaman sen niye işletmiyorsun usta dükkanı?" diye merakla bakmaya başladı Kadir yaşlı adama. Adamın üstüne gittikçe gidesi geliyordu.
"Ya sabır Ya Rabbim, ya sabır!" Sertçe yüzünü sıvazlayıp sabır çeken adama içten içe gülüyordu Kadir. En sonunda Allah'tan sabır dileyecek kadar delirtmişti adamı. Ve karşısında yavaş yavaş delirmesini de zevkle izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Battaniye
Ficțiune adolescențiHerkes benim, hayallerimin de katili olduğumu düşünüyordu. Oysa ben onları sadece gece uykusuna yatırmıştım ve kimsenin haberi yoktu. 🌊 Hayat yarım battaniye gibidir. Nereye çekersen çek hep bir tarafın açıkta kalır. Bu hayat da benim için bir ya...