«Koyu sessizliklerin gölgesinde şüpheli vukuatlar yatar...»
Keskin fısıltılarla yüreğimi zımparalarcasına varlığını hissettiren geceye sığınmıştım yine. Tam altı gecedir korkularımı, umutlarımı, yaralarımı, sızılarımı, yalnızlığımı akıtıyordum şu miskin kâğıda. Bugünün yavanlığından geçmişin yoğun duygu karmaşasına kaçmak hoşuma gidiyordu, sevmiştim bu durumu. Evet, bir yanımı hiç acımadan hunharca zedeliyordu ama bir yanıma da merhem olmayı başarıyordu.
Monoton yüzyılın tatsız bir gününden kaçış tünelimi kazmıştım çoktan. Şimdi ise bana düşen vazife tünelin sonunu getirebilmekti.
Bu tüneli mürekkebi ha bitti ha bitecek olan siyah kalemle kazmıştım. İlmek ilmek ruhuma işlenen yarıkları şu kâğıtlarla sarıp kapatmıştım.
Devamlı kâğıtlara açılmanın, yüreğindeki perdenin arkasında kendi hükûmetini kuran acılı sırların haşin yüzünü göstermenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Belki de baştan aşağı yanlıştan ibaretti ama olsun. Bir kere başladım sonuçta, elbet sonu gelecek.
Altı gün öncesinden kalma, artık masayla bütünleşmiş olan kadehi aldım ve dibinde kalan şarap damlalarına baktım. Kritik bir ameliyatta olan hastayı yaşama döndürmek için çabalayan bir doktor edasıyla inceledim kirli kadehi. Yok, bu defa gözümün iliştiği her objeyle, nesneyle ya da kulağımın duyduğu her çığlıkla, kadın sesiyle kitabın eski sayfalarına zorlu bir yolculuk yapmayacağım. Her kavi anının zihnime bir çivi çaktığını adımdan daha iyi biliyordum ama onlara boyun eğmeyi bırakmam gerektiğini, aksi takdirde mezara girmeden çürüyeceğimi de biliyordum.
Tahmin ettiğiniz üzere bütün yükümü taşıyan tozlu masama geçtim ve içimde kendi krallığını kurmak için olağanüstü bir çaba gösteren sömürgeci ve hain tozları satırlara üfledim.
Güçlü kadın olmak neydi?
Ağlamayan, zayıf duygularını göstermeyen kadınlar mı güçlüydü?
Hiç kimseye boyun eğmeyen, bağlı kalmayan, umursamayan, kimseye eyvallah etmeyen kadınlar mı güçlüydü?
Ya da kadınsı hislerini körelten, kendini her hasardan korumak için özünden ödün veren kadınlar mı güçlüydü?
Yoksa gözünden akan yaşları da, sevinçlerini de, korkularını da, zayıf yanlarını da, hislerini de evrene açmaktan çekinmeyen kadınlar mı güçlüydü?
Bence her kadın güçlüydü. Bunu ne kadar mizacına oturtamasa da, sözlerinin ağırlığıyla hissettiremese de, belki de çelimsiz kelimesiyle bakışlarını bütünleştirmiş olsa da özüne mercek tutup baktığınızda mesken tutmuş gücüyle karşı karşıya kalırsınız.
Annem de özenle sakladığı gücünü, dayanıklılığını, solmayan umutlarını parmaklıkların ardından çıkarmıştı.
Bir süre daha evdeki sessizlik dalgası varlığını korumuştu. Koyu sessizliklerin gölgesinde şüpheli vukuatlar yatar. Meğer gün yüzüne çıkmak için bekleyen ne çok kuşku varmış. İşte o sır mabetlerinin kapıları açıldı ve acılı cevherler bir bir etrafımıza yayıldı.
Evi zincirleyen dinginlik kırıldı bu akşam. Kafayı yemenin eşiğinde olan annem içindeki lavları hiç acımadan püskürttü.
Mazinin önünü kapatan sağlam duvarın tuğlaları en gürültü şekilde kırıldı.
Her şey bize gösterilen kötü masaldan daha fazlasıymış. Annem öyle karanlık, öyle derin, öyle yıpratıcı bir kuyunun içine düşmüş de tek bir yardım nidasında bile bulunamamış.
![](https://img.wattpad.com/cover/245753207-288-k405247.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOZLU SATIRLAR | KISA HİKAYE
Short Story(Tamamlandı.) Keşke her şey küçük bir bebeğin yanlış ama tatlı bir telaffuzla ağzından çıkan bir kelime gibi, bir kedinin, bir köpeğin, bir kuşun veya herhangi bir hayvanın saf ve sıcak bakışlarındaki gibi masum olsaydı, masum kalsaydı. Nasıl bir ça...