2.Bölüm : Tozlanmış Yıllarımın Puslu Sayfalarına Merhaba

376 156 368
                                    

Hızımı alamadım ve ikinci bölümü de attım.

aureoluss bu bölümcük senin olsun MÜKKEMELİM <3 ^^

Bıkmadan, usanmadan, keyifli okumalar diliyorum. :')

«Benim de kalbimde ve ruhumda izler var ama o izleri temizleyecek yağmurum yok...»

Güneş yine eşsiz ışıklarını üzerimize gönderiyordu. Yorgun gözlerim yeni bir sabaha daha açılmıştı, bu ışıl ışıl günde her aldığı nefesin içinde bir umut kırıntısı arayıp ona tutunmak isteyen ruhum, acılarını gizlemek için sabahın ilk ışıklarının ardına saklanmak istiyordu.

Her zaman olduğu gibi çıkmıştım yine kendimi gecenin kollarına bıraktığım balkonuma. Ama bu defa kendimi gecenin kollarına değil, adeta karlarla kaplanmış ruhumu biraz olsun ısıtmak istercesine güneşin sıcacık bakışlarına bırakmıştım.

Dün gece ani bir kararla yazmaya başladığım kalp ve ruh kırıklıklarım aklıma geldi. Oysa daha hiçbir şey yazmamıştım ama bu bile beni bir nebze olsun rahatlatmaya yetmişti. Sevmiştim yazmayı, bir gecede dost olmuştum acılarımı yüklediğim kağıtla, acılarımın şahidi olan siyah mürekkepli kalemle...

Ne kadar güneşli bir gün olsa da kış ayının soğuğu hüküm sürüyordu. Daha fazla üşümeye niyetim yoktu, içeri girdim ve bir dilim limonu bardağın içine atıp üzerine su doldurdum. Bardağı alıp tozlu masama geri döndüm.

Evet, dilime vuramadığım kirli anılar yine dökülecekti bembeyaz kağıda. Siyah hislerimle karartacaktım o tertemiz kağıdı.

Tozlanmış yıllarımın puslu sayfalarına tekrardan bir merhaba...

O sahil kasabasındaki mavi boyalı evimizde ne çok trajedi yaşamıştık. Kâh mutlu olduk kâh hüzünle dolduk. Ama çok sonra anladım ki o mutluluklar da acının habercisiymiş. Aslında onlar birer mutluluk parçası değilmiş, onlar mutluluk kostümleri giymiş, bizi içten içe kandıran hüzünlermiş... Ben de onlara en iyi şekilde kandım.

Evet, benim hep bahsettiğim bu acıları merak ediyorsunuz elbette. Belki de diyorsunuz anlattıklarında tek bir hüzün kırıntısı bile göremedik. Abimin bu hayatı bırakması bile beni yıkmaya, karartmaya yetmişti ama kaderim bunlarla yetinmedi. Daha da, daha da, daha da...

Kalem intihar edercesine parmaklarımın arasından kayıp gitmişti. Yazmakla ruhuma iskence mi çektiriyordum yoksa? Beynimin içindeki çığlıkları dün gece yazarak susturmuştum. Ama bu sabah yazarak onların tekrar yankılanmasına, sanki kafamın içinde bir fırtına varmış gibi hissettirmesine sebep olmuştum. Limonlu sudan birkaç yudum içtim ve siyah mürekkepli kalemden bir umut beklercesine aldım onu elime.

Babamın gözünde paha biçilemez bir değeri olan, özel olan Beren ablam, yüzünden babamın tokatları eksik olmayan benim kalbimin yarısına hükmeden sırdaşım, yoldaşım olan abim Enes ve de çocukluğunun kırıkları üstüne sinmiş soğuk ruhlu, yarım kalpli, kendini siyah renginin bir tonu olarak gören yıllar geçtikçe daha da koyulaşan, her geçen saniye karanlık olup yok olmaya adım adım yaklaşan, hisleri buhar olup uçmanın eşiğinde bir ben... Esen.

Ben ışıklarımı çoktan kapattım, içimdeki kız çocuğunun gülüşündeki ışığı izliyorum.

İşte çocukluğum böyle geçmişti. Abimin gölgesine sığınıp babamın Beren'i el üstünde nasıl tuttuğunu izleyerek geçmişti. Ama sonra o gölge de sırlara karıştı, yok oldu, bu kirli dünyada beni tek başıma bırakıp gitti.

TOZLU SATIRLAR | KISA HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin