9.Bölüm : Huzur Kokan Çorba

96 37 80
                                    

«Kimsen yok değil, sen varsın, kendine sahipsin...»

Yorgun sayfalar, zorba duygular, kırgın insanlar...

Hain seneler, masumiyeti yok olmuş çehreler, kirli gülüşler...

Kaybolmuş kadın, pişmanlığın zirvesini yaşayan adam, meçhul bir kız çocuğu... Ben, Esen.

Bu bitik hikâyenin satırlarının, bu dargın kitabın sayfalarının, bu yıkılmış senaryonun tozuyum ben.

Annemin acılı yarasının iziyim, babamın nedametli rüzgârının sesiyim, yaşamın kendisini karartan bir kirim ben.

Solmuş siyah bir çiçeğim, söndürülemeyen acılı bir ateşim, canhıraş alınan kısa bir nefesim ben.

İşte ben buyum: önemsenmeyen zavallının biri...

Beynime düşünmesi için bir saniye bile hak tanımadan doğruldum, kızarmış ellerimin arasına eski, sayfaları sararmış ve bükülmüş defterimi aldım, kapakları açık dolabın önüne uzanmış, gereksiz bir deftere sarılmış, saçma bir vaziyette gözyaşlarımın zemine doğru süzülmesine izin veriyordum. Deliyim ben, geçmişin kölesi olmuş bir deli!

"Uyan artık, uyan! Körsün sen, kör. Gözlerin kumaş parçasıyla bağlanmış senin, zavallısın. Gücünü toplayıp o kumaş parçasını bile çekip atamıyorsun."

Evet, ellerimi kaldırıp o kumaşı yırtıp atacak gücüm kalmadı, hisli geçmişim ruhumu yaktı, ruhumun külleri semaya yükseldi ve bir kül yağmuru misali üzerime yağdı. Kendi küllerimin arasında ızdırap çığlıkları atıyorum ama nafile, ne duyan var ne de duymak isteyen.

Dile gelecek nice dertlerim var, satırlara yuva yapacak nice gözyaşlarım var benim. Atmosferi gri bir evren oluşturdum benliğimin en kuytusunda. Gri gökyüzümün hazin bulutlarının ardında gizlenen küçük yıldızlarımı izliyorum.

"Bu kadar mı acizsin? Bu kadar mı sömürüldün hayat tarafından?"

Acizliğin kölesi olmuşum ben. Evet, ışığım sömürüldü ama bunun sebebi hayat değil, zalim insanlar.

"Şu zavallı elini tutacak hiç kimsen mi kalmadı? Herkes mi seni bataklığa sürükledi? Gülüşünün gölgeleşmesini kimse mi umursamadı?"

Ah benim masum kızım... Çocukluğumun emaneti küçük kızım... Bu eli tutacak, bataklıktan çıkaracak, gülüşüme renk katacak kimse olmadı ki.

"Ben varım, Esen. İçindeki kız çocuğu var. Sen benim minik ellerimi tutacaksın ben ise senin ruhuna tutunacağım. Kimsen yok değil, sen varsın, kendine sahipsin."

Senin minik ellerini asla bırakmayacağım çağın masumiyetinden payıma düşeni bakışlarına gömdüğüm küçük kız.

"Hadi, anılarımızı tedavi edelim birlikte. Kadim dostlarımız kalem ve kâğıt bizi bekler."

Yatağa doğru yürüdüm ve elimdeki defteri yastığın altına bıraktım. Bu yatakta yattığım söylenemezdi ama o defteri yakınımda görmek beni fazlasıyla kötü hissettiriyordu.

Havası giderek basık bir hâl alıp içimdeki bulutları tetikleyen bu odadan çıktım ve gençlik sayfalarımı hüzünlerle rütbelendirdiğim masamda buldum kendimi.

Günler birbirinin peşine dizildi ve haftaları oluşturdu. Annemin yangınına su serpercesine geçiyordu zaman. Babamla olan hayata bir virgül koyup dedemlerin hayatına geçmiştik. Hâlâ dedemin evinde kalıyoruz. Tabii ki hiçbir şeyi unutmadık, zaten o zamanlar psikolojime aldığım ağır darbeleri bir boşluğa hapsedip unutsaydım şu an bu kalem elimde, kâğıt ise önümde durmazdı.

TOZLU SATIRLAR | KISA HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin