Birer yapboz parçası gibi dağılmıştı herkes. Toparlanamayacak kadar uzaklaşılmış, tanınmayacak kadar kimliksizleşilmiş, içinden çıkılamayacak kadar düşülmüştü. Cihanşah'ın polisliğine kara düşmüş, Yağız ve Meriç'in tayini çıkmış, Emre ile Onur hastanede, Haris örgütte ve Heyzır ise tek başınaydı. Böylesi bir karmaşada nefes almak bile imkansız hale gelmişken hepsi birden gökyüzüne baktı. Cihanşah'ın baktığı yer soruşturma için tutulduğu eski binaydı ve tavanı açık yapıdan gökyüzü görünüyordu. Gecenin bir yarısında kayan yıldızı görmüştü. Aynı yıldız Yağız'ın nöbet tuttuğu yeni görev yerinde de ilerlemiş, Meriç'in kafa dinlemek için kendini attığı sokaklarda da kaymaya devam etmişti. Onur ve Emre henüz gözlerini açamasa da onların odalarındaki pencereden de aynı yıldız görünüyordu. Yıldız Haris'in kaldığı daireden de görünmüştü. Aynı yıldız emniyetin penceresinden bakan Heyzır'a da göründüğünde hepsi birer kez gözlerini kapattılar. Her şeyin başladığı o günlere. Herkesin daha inançlı ve hepsinin birlik olduğu o zamana döndüler. Sanki bu yıldız geçmişten uzatılan bir el gibiydi. Kayıp yapboz parçalarını bulacak, hepsini yerine yerleştirecek isteği verecek ve bütün resmi görmek için yardım edecek bir parıltıydı. Karanlıkta bir adım dahi atılamazken bu yıldız gece için yeni bir umut getirmişti. Öylesi büyük bir yıldızdı ki bu sefer kayışı insanları üzmemiş aksine umut vermişti.Günümüz
Hacer GazelKayan yıldızı daha iyi görmek için camdan dışarı bakarken kapı tıklatıldı ve içeri biri girdi. Kim olduğunu bakmak için dönmeme gerek kalmadan kendisi belli etmişti.
"Komiserim siz de gördünüz mü yıldızı?"
Yavaşça camdan ayrılıp savcıya baktım. Bu sesi nerede duysam tanırım. Gir demeden içeri giren, bir müdür değilmişim de arkadaşıymışım gibi davranan bu kızdan rahatsız olmaktan kendimi alamıyordum.
"Sizin yıldızınız mıydı yoksa? Pek bir keyifsiz gördüm sizi?"
"Gecenin bu saatinde neden hâlâ emniyettesin?"
"Şu maskeli şaklabanı araştırmamı söylemediniz mi? Çalışıyorum işte," dedi kendisine bir sandalye çekip laptopunu da masaya koyup açarak.
"Bu üstün çalışman için seni tebrik ediyorum ama mesai bitti. Sonuçları kime göstereceksin?"
"E siz buradanız ya işte?" Bana bakmadan, laptopa yazı yazmaya devam ederek söylemişti bunu. Üstünde koyu yeşil takım elbisesi bütünüyle bir zümrüt gibi görünürken hafif yoluk saçları (fazlaca kırığı vardı) tamamen makyajsız eril bir tipi vardı. İnce uzun bu savcı kız olabildiğine zekiydi ama ukalalığı sinirimi bozuyordu işte.
Pencereden ayrılıp bir bardak su almak için damacanaya yöneldim. Aldığım suyu içerken "Yalnız bütün gazetelerde boy boy haberini yapmışlar. Üstelik halk kahramanı olarak geçmeye de başladı. Maskeli şövalye de demiyorlar. Millet iyice kafayı yedi yemin ediyorum. O da ne?" dediğinde bardağın üstünden göz ucuyla ona baktım. Yine ne bulmuştu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROFESYONEL
AdventureO bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.