Bölüm 9

4.2K 130 20
                                    

Cenap ve Tarık dükkandan çıkmış ve aradıkları adamın Nişantaşı’nda bulunan ofisine gitmek için Şişhane metro istasyonuna doğru yürümeye başlamışlardı. Kahvenin önünden geçtikleri sırada Cenap’ın arkadaşlarından birisi onları görmüştü.

-   Nereye böyle Cenap?

-  İşim var biraz.

-  Ne işi lan sabah sabah?

-   İş işte birader sana yabancı bir kavram, hadi görüşürüz.

Cenap sohbetin uzamasını istemediğinden kısa cevaplar vermiş ve hızla yollarına devam etmişlerdi.

-  Cenap abi bu mevzudan şimdilik fazla kimseye bahsetmeyelim.

-   Sen merak etme Tarık.

                        X                          X                         X

-  Abi kalksana artık saat kaç oldu.

- Sana ne kızım, rahat bırak uyuyacağım.

- Ben sıkıldım ama kalk biraz sahile gidip yürüyelim.

- Tek başına git, ben hiç havamda değilim.

- Of be abi, zaten şurada iki ayımız kaldı. Sonra kardeşimi üzdüm diye pişman olursun.

Ali, İrem’in bu sözleri üzerine yataktan yavaşça doğrulmuştu.

- İşin düştü mü, nasıl duygu sömürüsü yapıyorsun. Hadi o zaman hazırlan da gidelim.

- Hemen hazırlanıyorum.

İrem büyük bir hızla abisinin odasından çıkıp hazırlanmak için kendi odasına gitmişti. Ali başucunda duran telefonunu almıştı. Ferit iki tane mesaj göndermiş ve uyanınca kendisini aramasını söylemişti. Ali, Ferit’i dışarı çıkınca aramaya karar verip hazırlanmaya başlamıştı. On dakika kadar sonra iki kardeş evlerinden çıkmış sahile doğru yürümeye başlamışlardı. Kısa bir süre sonra Bağdat caddesine çıkmışlardı. Cadde oldukça canlıydı. İnsanlar yürüyüşe çıkmışlardı. Hemen karşıya geçip sahile inen sokağa girmişlerdi. Ali sokağın içinde bulunan pastanenin önünden geçerken içerden gelen kokulara dayanamamış ve kahvaltı da yapmadığından içeri girip üç tane kaşarlı poğaça almıştı. Aldığı poğaçalardan birini kağıda koyup İrem’e uzatmıştı.

-  Abi inadına mı yapıyorsun? Biliyorsun diyetteyim.

- Saçmalama kız, demin kendin söyledin iki ay vaktimiz kaldı diye, ne istersen onu ye, koy gitsin.

İrem abisinin burnuna kadar uzattığı kaşarlı poğaçanın kokusuna daha fazla dayanamamış ve iştahla yemeye başlamıştı.

Çok kısa bir süre sonra sahile çıkmışlardı. Sahil yolu yürüyüş yapan insanlarla doluydu. Ali ve İrem fırsat buldukça sahilde yürüyüşe çıkar ve Dalyan’a kadar yürürlerdi. İkisi de kulaklıklarını takmış ve uygun müzik eşliğinde tempolu yürüyüşlerine başlamışlardı. Bir iki dakika sonra Ali’nin telefonu çalmaya başlamıştı. Telefon çalınca Ferit’i aramayı unuttuğunu hatırlayan Ali hemen telefonu açmıştı.

- Sabo neredesin oğlum ya?

- Ferit, ben de şimdi seni arayacaktım. Ne oldu sabah sabah?

- Sana bomba gibi haberlerim var oğlum, benim bir arkadaş vardı ya sinema okuyan. Hani geçenlerde Kadıköy’de karşılaşmıştık.

-  Hatırladım. Adı Tamer miydi?

- Tam üstüne bastın. İşte Tamer yeni bir kısa film çekecekmiş. Beni aradı bizi oynatmak istiyormuş.

-  Ulan ben de bir şey var sandım. Kısa filmden ne olur be oğlum?

- Öyle deme Sabo, Tamer bu filme çok önem veriyor. Bütün festivallere falan gönderecek. O festivallerde bir yapımcı bizi fark ederse bu iş oldu demektir.

- Belki de haklısın, sonuçta bir yerden başlamak lazım. İyi o zaman oynayalım. Gerçi ortalık karıştı belki vazgeçmiştir filmi çekmekten?

- Niye, ne oldu ki?

- Ne oldusu var mı oğlum? Hiç mi haberlere bakmıyorsun? Gök taşı geliyor ya?

-  Koymuşum gök taşına, bir şey olmaz. Bunların hepsi numara kardeşim.

-  Nasıl numara, durduramamışlar gök taşını geliyormuş.

- Saf mısın oğlum sen? Şimdi baktılar ki piyasalar durgun kimsenin alış veriş yaptığı yok. Ne yapacak herifler, bir gök taşı muhabbeti, hop millet bütün paraları gereksiz bir sürü ıvır zıvıra yatırır. Ondan sonra tak yeni bir haber “Gök taşını durdurduk.” Millet parasını harcadığıyla kalır. İnanma oğlum bunlara, biz işimize bakalım.

Ferit’in bir çırpıda anlattıkları karşısında Ali ne cevap vereceğini bilememişti.

-  Belki de haklısın. Zaten ortalıkta pek bir anormallik gözükmüyor. Belki de her zaman ki gibi babamın abartmasıdır.

- Tabi oğlum, Cenap amca meraklı ya böyle muhabbetlere hemen kendini kaptırmış demek.

-  Olabilir.

-  Sen neredesin şimdi?

- İrem’le sahile indik, yürüyoruz.

-  İyiymiş. Büyük kulübün oralarda bekleyin ben de geleyim. Fenerbahçe’ye çıkar bir şeyler içeriz.

- Sen ısmarlarsan olur, biz yanımıza para almadık.

- Ayıp ettin Sabo, hadi görüşürüz.

Ali telefonu kapattıktan sonra İrem abisine dönüp sormuştu.

-  Ne oldu abi? Ne diyor Ferit?

-  Ferit de geliyor. Fenerbahçe’ye çıkıp bir şeyler içelim dedi. Ne dersin?

-  Olur, gerçi kıyafetlerim pek uygun değil.

-  Bir şey olmaz. Bir de kısa film işi varmış. Abin meşhur oluyor kızım.

- Annemle babam seni gebertir.

- Babam zaten iki ay sonra kıyamet kopacağını düşünüyor kızım. Oğlunun bu son isteğini geri çevirecek hali yok herhalde.

- İki ay sonra kıyamet kopacaksa sen niye meşhur olma derdindesin ki hala?

- Ferit bir şeyler anlattı. Bana da mantıklı geldi. Bence bu gök taşı muhabbeti hikaye.

- Ama uydulardan falan çekilmiş görüntüler var, nasıl uydurma olacak?

- Yani tamam belki gök taşı gerçekten geliyordur ama onu durdurmanın yolunu bulmuşlardır. Sadece bize söylemiyorlar.

-  Umarım dediğin gibidir.

Ali’nin keyfi yerine gelmişti. Hafif hafif esen rüzgarın taşıdığı deniz kokusunu ciğerlerine çekmiş ve kardeşiyle beraber yoluna devam etmişti

Kıyamete 5 kala(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin