Kısa bir süre sonra yanında üç dört kişinin durduğunu ve onların da gökyüzüne baktığını fark etmişti. Yanında duran adamlardan biri Cenap’a bakmış ve gülümsemişti.
- Yahu birader sabahtan beri senin baktığın yere bakıyorum hiçbir şey göremedim. Sen nereye bakıyorsun?
- Bir yere bakmıyorum sadece gökyüzüne bakıyorum.
- Gökyüzü işte kardeşim neye bakıyorsun? Bizi de meraklandırıyorsun?
- Yahu size ne? Nereye bakarsam bakarım. Çattık sabah sabah.
Cenap sinirlerini daha fazla bozmamak için motorun içine girmiş ve diğer taraftaki kapıdan dışarı çıkmıştı. Bu sırada motor Karaköy’e gelmek üzereydi. Motor iskeleye yanaştığında aşağıya ilk inen Cenap olmuş ve hızlı adımlarla yoluna devam etmişti. Normalde yokuşu yürüyerek çıkardı. Ama bugün dükkana gitmeden önce İstiklal’de biraz dolaşmak istediğinden Londra metrosundan sonra dünyanın en eski ikinci metrosu olan Tünel’i kullanmıştı. Çok kısa bir süre sonra İstiklal caddesine çıkmıştı. Hava çok güzeldi ve sabah erken olmasına rağmen etraf cıvıl cıvıldı. Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Bir yandan yürürken bir yandan da etrafını inceliyordu. Ama henüz olağan dışı bir durumla karşılaşmamıştı. Galatasaray’a çıktıktan sonra bu kadar yürüyüşün yeterli olduğunu düşünmüş ve geri dönmüştü. Artık bir an evvel dükkanına gidip haberleri dinlemek istiyordu. Hızlı bir yürüyüşün ardından dükkanına gelmişti. Önce kepenkleri kaldırdı daha sonra da kapının kilidini açarak dükkana girdi. İçerisi “eski” kokuyordu ve Cenap bu kokuyu çok seviyordu. Zaten her zaman ellili veya altmışlı yıllarda yaşamamış olduğu için üzülürdü. Bu zamanların hiç kendisine göre olmadığını düşünürdü. Dükkanın arka tarafına doğru ilerlemiş ve 150 yıllık olan ve şimdiye kadar bir çok teklif gelmesine rağmen satmadığı çalışma masasına oturmuş ve çalışma masası kadar eski olmasa da epey eski olan televizyonunu açmıştı. Kanallar arasında bir süre gezinmiş ve sadece haber kanallarından birinde kısa bir haber bulabilmişti. O haberde de dün akşamdan farklı bir şey söylenmiyordu. Cenap masasından kalkmış ve dükkanın içinde dolaşmaya başlamıştı. Daha sonra cebinden telefonunu çıkarmış ve Nermin’i aramıştı.
- Alo, Nermin ne yaptın?
- Ne yapayım Cenap, işe geldim.
- Nasıl durumlar, herkes gelmiş mi?
- Gelmiş tabi, ben de senin yüzünden geç geldim bir sürü de laf işittim.
- Saçmalama Nermin, bu millet uyuyor, sen dediğim gibi paraları bugün çek.
- Cenap aslında vadesi haftaya dönüyor, o zamana kadar beklesek mi?
- Yahu Nermin çıldırtma beni, kıyamet kopacak sen hala daha vadesi dönsün diyorsun. Zaten üç kuruş para var, sokmuşum onun vadesine.
- Cenap lütfen düzgün konuş.
- Tamam tamam, özür dilerim. Sen parayı çek. Çocuklar ne yapacak bugün?
- Bilmem ben çıkarken bir planları yoktu ama elbet bir yerlere giderler.
- Ali’ye annemi almasını söyledin, değil mi?
- Söyledim, söyledim. Sizin oralarda durumlar nasıl?
- Dükkanı açmadan önce İstiklal’de kısa bir tur attım. Kimsede bir anormallik yok. Anlamıyorum, bu olayı bir tek ben mi bu kadar abartıyorum?
- Belki de durdururlar gök taşını, olmaz mı yani?
- İnşallah öyle olur Nermin. Hadi görüşürüz.
- Görüşürüz canım, sıkma kendini, her şey olacağına varır.
Cenap telefonu kapattıktan sonra dükkanın önüne çıkmış ve yoldan geçenleri seyretmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra yolun başında tanıdık bir yüz görmüş ve sevinmişti. Karşıdan gelen adam kısa sürede dükkana ulaşmış ve Cenap’la tokalaşmışlardı.
- Merhaba Cenap abi, nasılsın?
- Merhaba Tarık, iyi olmaya çalışıyorum. Sen nasılsın epeydir uğramıyorsun.
- Şehir dışındaydım Cenap abi, şu gök taşı olayına ne diyorsun?
- Valla Tarık kimsenin umurunda değil gibi ama benim şu an tek düşündüğüm mevzu bu.
- Senin böyle düşüneceğini biliyordum Cenap abi, ama bizim milleti bilirsin yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmezler. Ben de senin gibi işin ciddiyetinin farkındayım ve dün geceden beri ne yapabileceğimi düşünüyorum.
- Bir çare bulabildin mi bari?
Cenap Tarık’ın bir şey bulamayacağından emin olmasına rağmen laf olsun diye bu soruyu sormuştu.
- Aslına bakarsan buldum. Ama senin yardımına ihtiyacım var.
Cenap Tarık’ın cevabı karşısında şaşırmıştı. Bunu başkası söylemiş olsa pek ciddiye almazdı ama Tarık Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinin tarih bölümünde öğretim görevlisiydi ve Cenap onun zekasına çok güvenirdi.
- Ne buldun?
- Bana yardım edecek misin?
- Eğer sen de bana yardım edeceksen elbette ederim.
- Öyle olacak tabi, bu işi beraber yapmaktan bahsediyorum.
- İyice meraklandırdın beni, anlat bakalım.
Tarık ne yapacağı bilemeyen ve her geçen saat umutları tükenen Cenap’a yeniden umut vermişti. Tarık bazı kıymetli antikaların, özellikle tarihi evrakların incelenmesinde Cenap’a yardımcı oluyordu ve Cenap neredeyse beş yıldır tanıdığı Tarık’ın şimdiye kadar boş konuştuğunu hiç görmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyamete 5 kala(Askıda)
Ciencia FicciónDünya'nın sonu yaklaşırken Türkiye'de neler olacağını merak ediyor musunuz? İyi okumalar.