Odaya yaklaşırken Çağla’nın şahane(!) sesini duydum. Yine bir şarkıyı katlediyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde aynanın karşısında kirpiklerine rimel sürüyordu ağzını garip şekillere sokarak. Beni görünce konuşmasına fırsat vermeden “tamam biliyorum merak ettin ama senin uykunda çıkardığın o nahoş seslerden tek kaçabilme seçeneğim buydu.” diye çıkıştım. ”Hala devam ediyor değil mi. Of ya nasıl kurtulacağım bu huyumdan?” “Bence biraz rahatlamayı dene bak sınav bitti. Eğlenmeye geldik. Ona odaklan.” Yüzünü düşürdü. Dudaklarını sarkıttı tıpkı küçükken teyzem ona kızdığında yaptığı gibi. “Söylemesi kolay. Eğer adam gibi bir puan alamazsam evde çıkacak kıyameti tarif edemem.” Çağla’nın üstündeki baskıyı anlayabiliyordum. Eniştem ile teyzem onun başarısızlığına tahammül edemiyorlardı. Onlara göre Çağla en zekiydi en güzeldi en kabiliyetliydi en muhteşemdi. “Sen en iyisini yapmışsındır benim güzel kuzenim” deyip yanağından bir makas aldım. Yüzü gülmüştü sonunda, şarkıya kaldığı yerden devam etti rimeli mikrofon yaparak. Keyfi yerine gelmeseydi bütün geceyi kabusa çevirebilirdi. Ben de valizi açıp akşam için kıyafet ayarlamaya başladım. 3 günde talana çevirdiğim valizden açık mavi kot şortumu, beyaz salaş merserize kazağımı seçip giyindim. Saçlarımı duştan sonra örmüştüm, onları açtım dalgalar omuzlarımdan aşağıya döküldü. Fazla makyaj yapan biri olmadığım için allık rimel ve de ruj 3’lüsünü sürüp “ben hazırım” dediğimde Çağla hala ruj seçme derdindeydi. Sonunda karar kıldığı kırmızı rujuyla o da artık hazırdı.
Yemekhanenin yarısı boştu. Genelde de kızlar eksikti. Anlaşılan ruj seçimine karar veremeyen bir tek Çağla değildi. Yemeklerimizi alıp deniz gören bir masaya oturduk. 10 dakika sonra ellerinde yemeklerle Orkun, biricik Melek’i ve Melek’in 2 süslü arkadaşı da masamıza geldi. Kızları sevememiştim. Sanırım onlar da beni. Havadan sudan değil de o ayakkabıdan bu çantaya falancanın elbiseden bilmem kimin sevgilisine anlık geçişlerle geçen sohbet hiç ilgimi çekmiyordu. Çağla da sıkılmış olacak ki göz göze geldiğimiz an kaşıyla kalkalım işareti verdi. “Size doyum olmaz kızlar ama biz sahile ineceğiz, arkadaşlara sözümüz var bekliyorlar.” Çağla’nın bu ani çıkışıyla sıyrıldığımızı sanmıştık sohbetten, kızlardan biri “aaaa biz de gelelim sizinle zaten planımız yok” diyene kadar. Orkun, Çağla’nın tersleme potansiyelini bildiği için hemen lafa girdi. “Çağla’cım Sesim’cim siz gidin biz de arkanızdan geliyoruz tamam mı ?” Sadece bakmakla yetindik Orkun’un suratına. Melek’inin yanında bozmak olmazdı ama keyfimiz kaçmıştı. Bizi duymayacakları kadar uzaklaştığımız zaman Çağla sinirle patladı “oooooff istemiyorum ben gece bu kızlarla aynı yerde olmayı dayanamıyorum saçma muhabbetlerine.” “Sanırım ben de. Çağla gitmesek mi sahile?” Gözlerini patlatıp yüzüme baktı “Nedenmiş o hem bak bu gece Sarp’ın yakışıklı, güzel sesli kuzeni de katılacak aramıza. Kesin bu kızlar yapışır çocuğa şimdi” “Sen çocuğun yakışıklı olduğunu nerden biliyorsun acaba” Tübitak sorusu çözmüş gibi gururla “Sarp yakışıklı çocuk olduğuna göre kuzeni de kesin yakışıklıdır. Hem sen sesi güzel kendisi çirkin bir erkek gördün mü?” Kime laf yetiştirmeye çalışıyordum ki ben. ”Pes tamam. Aslında bu akşam bana da iyi gelecek. Bir yanda deniz bir yanda şarkılar..” “Bir yanda da Sarp ve yakışıklı kuzeni” “Görünce hayallerin yıkılmasın da” “Ne kadar olumsuzsun Sesim. Evrene güzel enerji verir misin?” Bundan kısa bir süre önce ya sınavda iyi puan alamazsam diye surat sallayan kendisi değildi sanki. Garip benim kuzenim. “Peki Çağla’cım yakışıklıdır kuzeni kesin”
Sahile geldiğimizde Sarp ve bikaç arkadaşı oturmuş muhabbet ediyorlardı. Görünürde hala kuzeni yoktu ortada. “Gelmemiş senin yakışıklı” “Sesim susar mısın duyacaklar şimdi” “Hahah tamam tamam sustum” .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Masalı
RomansaSesim ve Burak... Zaman mı yanlış onlar mı? Ya da her şey doğru da durum tamamen inat mı? Peki gitmek mi kalmak mı? Ya şarkılar??? Her durumun şarkısı gerçekten var mı?