0.1

3.7K 162 59
                                    

Her zamanki yerim, her zamanki mutluluğum, her zamanki huzurum...

Yine boy boy ağaçların olduğu ama buna rağmen kimsenin olmadığı yerdeyim. Aslında burası bir piknik alanıydı ama insanlar hiçbir şeyin kıymetini bilmediklerini burda da gösterip buraya da artıklarını yaymaya başladılar. Tabi artık bu manzara karşısında insanlar gelmemeye başladı. Ben de burayı kimsenin gelmemeye başladığı zamanlarda keşfettim. Biraz temizleyip en sevdiğim ağacın önüne küçük bir minder koydum. Şimdi buraya diyecek  bir şey yoktu.

En sevdiğim ağaca doğru yürürken kimsenin olmadığını bilmeme rağmen etrafa bakındım tahmin ettiğim gibi kimse yoktu. En sevdiğim ağacın en sevdiğim ağaç olmasının nedeni diğer ağaçlara rağmen gövdesinin yamuk olması. Bu ağacı boynu bükük bir insana benzetiyorum ve bu ağaçla konuşuyor da olabilirim. Ağacımın yanına geldiğimde sırtımdaki çantayı kenara bırakıp içinden kitabımı aldım ve ağacımın karşısına oturdum,kitabımı yüksek sesle okumaya başladım. Biraz okuduktan sonra kitabı bırakıp ağaçla konuşmaya başladım.

"Yine boynun bükük ama umarım mutlusundur...ben mi ben mutsuzum her şeyde-"

Ormanın içinde bir uluma duyduğumda etrafa baktım ama bir şey yoktu. İkinci ulumayı duyduğumda ayağa kalkıp tekrar kontrol ettim ama yine kimse yoktu. Tekrar yere oturdum. Birkaç dakika sonra aynı uluma bu sefer çok yakından geldi hemen ayağa kalkıp çantamı aldım ve aceleyle içine kitabımı koyup koşmaya başladım neyden kaçıyordum ki? Arkamdan gelen biri var mı diye baktım ve önümü dönünce çarptığım sert şeyin etkisiyle yere düştüm. Kafamı kaldırdığımda bir adam karşımda mimiksiz duruyordu.

Siyah bir tişört altında siyah bir pantolon ve siyah tişörtünün üstünde yine siyah Deri Ceketi vardı. Burnu çok düzgündü ve gözleri...gözleri çok güzeldi. Çene kasları onu çok sert gösteriyordu.

"Özür dilerim"

"Burda ne işin var" sesi buzdan bile soğuktu.

" Senin burda ne işin var?"

Onun soğukluğuna karşı soğuk olmaya çalışırken komik oluyordum bunu karşımda kendisini gülmemek için tuttuğu belli olan deri ceketli adam kanıtlıyordu.

"Aynı koku demek o sensin insan bozuntusu"

"N-ne kokusu"

Karşımdaki adam bana yaklaşıp tipik bir koklama hareketi yapınca geri çekildim.

"Napıyorsun acaba"

"Çık burdan"

"Ne? neden buraya kimse gelmez ki"

"Sıkıntı da bu buraya kimse gelmez ve sen buradasın burası benim alanım"

"Kanıt?"

"Göstermemi istemezsin"

"İstiyorum"

Karşımdaki adam sanki bir oyuncakmışım gibi tişörtümden tutarak beni alanın dışına koydu.

"Bir daha buraya gelme yoksa..."

"Evet? Devam et hadi"

"Sen pişman olursun insan bozuntusu"

Ağacım,minderim, Her şeyim içerde kaldı buraya tekrar geleceğim ve ağacımı bırakmayacağım. İnsan bozuntusuymuş kendisi başka bir şey sanki.

Eve geldiğimde kapıdaki Scott'ı gördüm o da beni gördüğünde kaşları çatıldı acaba yine nasıl bir yıkıntı gibi duruyordum.

"Yine mi oraya gittin"

Kafamı salladım.

"Bu suratının hali ne o zaman"

Cevap vermeden anahtarımı kapıyı açmak için çıkardım ve içeri girip elimle içeriyi gösterip Scott'ı da içeri aldıktan sonra kapıyı kapattım. Normalde ona kitaplar okuyup konuşabileceğim bir dostum var ama bazen dostum dediğiniz kişi sizi anlayamayabiliyor. Siz onu her ne kadar tanısanızda o sizi tanımıyor gibi gelebiliyor. Normal şeyler bunlar. O yüzden bana cevap veremeyen bir ağacım var.

"Film izlemeye ne dersin"

Scott'ın önerisiyle elime kumandayı alıp
"Neden olmasın" dedim.

Scott yanıma gelip ne açacağımı görmek için gözlerini televizyona dikti. Titanik'i açtığımda gözlerini devirdi. Ne yani her gün izliyorsam ne olmuş.

"Bak ne diyeceğim onu bırakıp şarkı söylemeye ne dersin"

"Şarkıyı sen mi söyleyeceksin"

Scott'a sorduğum soruyu Scott otuz iki diş gülümseyerek cevapladı.

"Muhteşem sesimden seni mahrum bırakmam"

"Aman Tanrım"

Scott boğazını temizleyip bir şarkı söylerken sesi cidden güzel çıkıyordu. Gözlerimi açıp daha dikkatli dinledim. Bu cidden güzel bir sesti.

"Ne zamandır sesin bu kadar güzel"

"Meslek sırrı"

————————————

Sonra ki gün kalkıp yine yeşil alana gittim. Tek amacım yine kitap okumaktı... Sessizlikte kitap okumaktı. Yine o adamı görmeme umuduyla gidiyordum ama gidiyordum İşte.....

Yarım saat  kadar hiçbir şey olmadı. O adamı görmedim, uluma duymadım. Bunları düşünürken büyük kapıdan içeri giren dünkü adamı gördüm. O an onu düşündüğüm için kendime küfür ettim. Ona baktığımı da onunla göz göze geldiğimde farkettim. Kaşlarını çatıp bana doğru yürümeye başlayınca koşmaya başladım. Şimdi de kovalamaca oynuyoruz demek isterdim ama beni üç saniye kadar kısa bir süre de yakaladığı için demiyorum.

"Seni buraya gelmemen konusunda uyarmıştım"

"Burayı seviyorum ve burdan gitmeyeceğim. Bak sadece şurdaki ağacı istiyorum. Diğer her şey senin olabilir"

Ellerini üzerimden çekip ceketinin cebine koydu ve beni baştan aşağı süzdü. Sonra iğrenir gibi suratını buruşturdu.

"Seni görmek istemiyorum"

"Görme o zaman"

Başka bir şey demedim ve kapıya doğru yürürken arkamdan bağırdı

"İnsan bozuntusu!"

Arkamı döndüğümde üzerime gelen kitabı kollarımı yukarı kaldırarak tuttum. Kitabımı nasıl unuttum. Teşekkürümü belirten gülümsemem karşısında o sadece arkasını dönüp kayboldu... Tekrar eve döndüğümde bu sefer Scott yoktu hoş, olmasını da istemem.

Eve gidip kendimi yatağa attım yine kovuldum kendi yerimden yine kovuldum ama yarın yine gidip bana insan bozuntusu diyen insan bozuntusunu göreceğimi bile bile kitabımı orda okuyacağım bu bir savaştır...

Deri Ceketli Kurt Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin