Sesimde söyleyemediğim sözler var
Gizleyemediğim gözyaşlarım
Silip de unutamadığım sabahlar
Kokladığım eşyalarıBi' çaresi bulunur elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bi' çaresi bulunur elbet canım
Bi' uyuyup uyanalımSertab Erener; Bir Çaresi Bulunur
***|Namjoon'un evi, üçüncü kat, kiler.|
Hoseok ve Yoongi'nin haberi çıktıktan sonra Namjoon'un düzenlediği küçük operasyon ardından onların burada baş başa kilitli kalışlarının birinci haftasıydı. Aralarında devamlı geçen soğuk hava, Yoongi'nin sürekli ona laf sokuşları ve Hoseok'un kısa cevaplar vermesi veyahut tek kelime etmemesi ile daha da çekişmeli bir hâle geliyordu.
Güneş çoktan batmış, gece çoktan orta demlerine vurmuştu. Yoongi kolunda ki saate baktığında, üç olduğunu gördü. En sevdiği zamanlar, gecenin üç olduğu vakit...
Karşı duvarın köşesinde ki Hoseok'a kaydı gözleri, hâlâ uyuyordu. Kaç saat olmuştu uyuyalı tam bilmese de, epeyce geçmişti. Derin bir uykuya yattığını düşünüyordu. Çok yorulmuştu, ruhu, bedeni. Kalmamıştı dermanı. Biliyordu, Hoseok'un da hâli ondan farksızdı. Sadece, o sarmalanmaya kendisine gelmiyor, bir başkasının kokusu adına savaşıyordu.
Yoongi, biraz bencildi ama katlanabilirdi, eğer gerçekten o güzel gülüşünü yaşatabilecek birini sevse, boyun eğerdi. Taehyung'u tanıyordu. Muhteşem bir sevgili, eşsiz bir dosttu ancak o saplantılıydı, onu da geçti Taehyung ve Hoseok, benzer gözükse bile çok zıtlardı. Bu zıtlık, hoş bir beraberlik oluşturacak tarzda değildi.
Ne de güzel uyuyordu meleği, Yoongi kapalı gözleri ardından bile görüyordu herkesten ve hatta kendinden dahi sakındığı kırık ruhu.
Ürkek tavırlar ile elini attı saçına, yavaşça okşadı. Yumuşacıktı. Gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Oysa Yoongi ağlamazdı, ailesi onu gerisinde bıraktığında dahi böyle bir ateş ile kavrulmamıştı, ne bedeni, ne yüreği."Daha on beş yaşındaydım, merdiven aralığında göz yaşlarına boğulduğunu gördüğümde. Yemin ederim tüm benliğim ile nefret ederdim satılmaktan, sarılmak... Güvensiz gelirdi. Çünkü ben öyle uzak büyümüştüm ki aslında bir yerde sevgiye. Ancak her şey iç güdüsel o vakit anladım. Seni gördüğüm an, sarılmak her şeyden korumak istedim... Yapamadım. Sonra sınıfa geldin, yaklaşık on beş dakika sonra sınıfa, koca bir gülüş ile gelip saçma sapan hareketler yapmaya başladın... Sevdiğim, sen bir manyaktın. Hemen takınmıştın maskeni. Tek ben gülmediğimde hareketlerine, yanıma gelip bir şeyim olup olmadığını sormuştun, görmemiştin beni orada. Sevgim gibi bedenim de aslında geçersiz, görünmezdi senin için ama sen öyle yanıma gelince, ben farklı sandım..
Fark etmeden, senin adımların oldu adımlarım, sen nereye gidersen, oraya götürüyordu aciz ayacıklarım, sen neye bakarsan, ondan başka şey görmez olmuştum ve sen gülersen gülerdim ancak.
Bir gün sana itiraf ettim. Gerçekten geçersizmişim. Sonra geldin, tamam dedin. Ben sevgimi gördüğünü sandım, sonunda hissettirebildim sandım. Çünkü emindim, seni en çok ben severdim. İnsanlar neşen, güzel sesin, uzun boyun, gittikçe yakışıklı hâle gelen suratına bakarken, ben bedeninden çok öteye bakıyordum... Sevgilim, sana bunu yalnızken bile demeye utanırdım. Herkesin ortasında elimi tuttuğun an, herkes, hiç olmaya başladı. Ben zaten yalnızdım, yapayalnızdım. Sen yalnızsın diye her şeyin olmaya çalışırken, kendi yalnızlığıma, hislerime ne denli yabancı düşmüşüm. Taehyung'a olan o bakışların hep dikkatimi çekse de, kuruntu ettiğimi düşünmüştüm.
Beni öpmek istedin ya, o an reddettim belki ama saatlerce beni öpmenin hayalini kurdum yatağımda o gece.
Bir öpücüğün, dünyayı sarsacak güçte deprem oluşturacak kadar etkiliydi bende.
Ama sen gittin... Bu denli mi katlanılmazdım... Çok canım yandı,ne giyindiğimi, nasıl olduğumu umursamazdım ama tüm bedenimden tiksindim. Sen gittin. Biz büyüdük, ben sana o zaman dahi, gitme diyemedim. Sen onun peşinden senelerce gittin. Ben her seferinde daha büyük bir harabeye dönüştüm. Senden nefret ettim... Ne büyük nefret ama tek göz yaşım düşse aciz bedenim dünyaya yakmaya hâlâ hazırdı, sonra yine de küçücük bir nefret yüzünden dahi, kendimden daha büyük nefret ettim. Hoseok, ben seni çok sevdim.. yemin ederim çok sevdim."Tam da o sırada gözlerini açtı, sevdiceği.
Ben, Silvain Esprit.
Şimdi, siz sevgili okurlarıma biraz bir şeylerden bahsetmek istiyorum.
Dün yine yaşama veda etmeye çalıştım,ben ruhu ölü bedeni yaşayan bir gençtim. Bedenime de son vermek istedim, bir kez daha lâkin olmadı. Aciz hissediyorum yine. Aslında kitapta ki her olay, ya kendi yaşadıklarım, ya çevremde yaşananlar bazıları da elbet ki benim beynimde dönenler.
Ruhu yorgun insanları, yalvarırım sarın. Onlar yeterince üşüyorlar çünkü.
Sizleri seviyorum.
Tek istediğim, daima anlamaya çalışın. Kendinizden önce karşınızda ki insanı ama hiçbir zaman kendinize de tamamen sağır olmayın. Sizi yoran şeyler varsa da kaçın.Siz çok değerlisiniz ballı çörekler.. huzurlu günler.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renaissance | Vkook
FanfictionLise birinci sınıfta başlayan sıkı arkadaş grubu, sırları, iç benlikleri ve ölen arkadaşları yüzünden dağılır. Jeongguk, ölen sevgilisi Taehyung adına aldığı mesajdan sonra ise, her şey yeniden başlar ve artık tüm üyeler, bir oyunun içindedir. Yönet...