Oh, melekler yukarıdan gönderdiler
Sen benim gökyüzümü aydınlattığını biliyorsun,
Ben bitik haldeyken,
Ben yaralıyken,
Beni ayağa kaldırmak için geldin.
Hayat bir içki ve aşk bir uyuşturucu.
Oh, şimdi düşünüyorum da millerce yukarı yükselmeliyim.
Ben kurumakta olan bir nehir iken,
Bana bir yağmur seli gibi geldin.
O zaman içkiler benden, içkiler benden,
Ben çok susamışken.
Ahenk içindeyken,
Şimdi yeterince doyamıyorum.Kanatlarını bana yönelt, kanatlarını bana,
Ben çok sarhoşken,
Ahenk içinde yüzerken,
Ben daha, daha, daha pes etmişken.
Ah-oh-ah-oh-ah
Beni içmiş ve sarhoş yakaladın,
Çok sarhoş, çok sarhoş!
Oh-ah-oh-ah-oh-ah
İçmiş ve sarhoş hissediyorum
Çok sarhoş çok sarhoş
Oh, melekler yukarıdan gönderdiler
Kanımda dolaşıyormuş gibi hissediyorum,
Hayat bir içki ve senin aşkın
Yıldızlarımı ortaya çıkarmak üzere.
Ah-oh-ah-oh-ah
La, la, la, la, la,
Çok sarhoş, çok sarhoş,
Ah-oh-ah-oh-ah
İçmiş ve sarhoş hissediyorum,
Çok sarhoş, çok sarhoş
Gökyüzünden kayacak kadar...Coldplay-Beyonce/ Hymn for the Weekend
Jimin'in tüm öğütlerine rağmen, dinlememişti Jungkook. Sevgilisinin ondan uzak kaldığı bir yıl, yeterince ömrünü almıştı zaten onun.
Onun zihninde kirlenişini, onun gittikçe kötüleşen hâlini uzaktan izlemektense, onunla delirmeyi tercih ederdi. Jungkook o kadar sevmişti ki... Yıllarca sevdiceği kaybedince ailesini delirdi diye kendi ailesinin var oluşunu, yanında oluşunu kabullenememiş, onlara sırtını dönmüştü.
İzin verseydi, kaybettiği ailesini veremezdi belki ama yaralarından öperdi sevgilisinin ama olmamıştı. O uyuşturucu bedenini de zihnine hapsetmiş, kurgusal bir âlemde yaşamasına izin vermişti.Jimin diğerlerinin yanına giderken, toplandıkları lisenin bahçesinde hepsi geçen yıllara lanet okumak ister hâldeydi.
Hoseok başını Yoongi'nin omzuna yaslamıştı. Namjoon ise Seokjin'in elini tutarak bakıyordu okul duvarlarına öylece. Ben ise... Jimin ise, izliyordu yine hepsini gözleri kamelyanın boş köşesine kaydı, onların köşesine. Tek dal gül olan köşeye.Yoongi fısıldadı ama herkes duydu.
"O kadar sevdi ki... Onu acıdan kurtarmak için, kendi kafasına onunla sıkacak kadar. Ne demişti hatırlıyor musunuz yine burada ilk çıkmaya başladıları zamanla-"
Seokjin devam ettirdi o an tırnakları Namjoon'un avuç içlerine geçerken bunun farkına varmadan.
"Son anımızda dahi el ele tutuşacak kadar aşığım sana, son nefesimi seninle verecek kadar."
O sırada güldü Namjoon... Hoseok baktı ve söze girdi o da acı gülümseme ile;
"Namjoon ve ben ise edebiyat yapan yapışkan çiftin tekisiniz görürüz dede olduğunuzda demiştik."
Bildirim sesi yükseldi, Yoongi'nin gözleri telefona kaydı ve sertçe yutkundu. Titredi sesi ve okudu...
"Akıl ve sinir hastalıkları hastanesinden kaçan T. Kim isimli şahıs dün gece sularında erkek arkadaşı olduğu düşünülen ve kamera kayıtlarında eşgali tespit edilen, şahsın kaçmasına yardım eden Jeon J. isimli şahsın evinde ölü bulundu. Jeon J. isimli şahıs önce sevgilisinin sonra da kendisinin başına ateş etmiş ve yataklarında el ele kendisinin ve sevgilisinin cinayetini işlemişti. Paketlenen cesetler arkadaşları eşliğinde düzenlenen veda töreni ardından yakılacak."
Önce veda etmek istemedik, Seokjin ilk defa dizleri üzerindeydi. Namjoon'un ilk kez göz yaşları akıyordu. Yoongi'nin elleri sarılıydı, devamlı saldırıyordu etrafa ve Hoseok... Belki de en çok canı acıyanlardan biri de o idi... O her şeyini yitirmiş gibiydi Yoongi'den gayrı...
Ve ben, Park Jimin...
Belki de delirmiştim.
Ruh eşim, can yoldaşım, her an hissettim, meleğim... Doğumum ve ölümüm olan adamın acı çekmesine dayanamayarak, biricik dostumun işlediği cinayetin ortağıydım. O gece ağlamıştı bana Jungkook, kaçıracağım onu dayanamıyorum acı çekmesine diyerek.Ben ise... Boyun eğmek zorundaydım. Sevgilisi değildim ya da belki eski flörtüm değildi ama o benim aşkın yalnızca sevgiliye duyulmayacak olduğunu öğrendiğim kişiydi.
Annelerinin yan yana doğurduğu, yediği içtiği ayrı gitmeyenimdi. Benim bir çok ilkimdi. Sevmezdim ağlamayı, ilk kez dizlerinde ağlamıştım. Sevmezdim kimse ile aynı çatalı kaşığı kullanmayı, ilk kez onunla aynı lolipopu yemiştim... O bir başkasınınkini yediğinde attığım tribi hatırlıyorum...
Öğretmenler şaşkın bakışlar atarken o makarnayı seviyor diye yaptığım spagettiyi yerken hocanın şaşkın bakışlar ile bizi izlediğini.
İlk kez birine aşık olduğumda, anormal olmadığımı o öğütlemişti bana, ilk kez birine duygularımı itiraf ederken o tutmuştu elimi, reddedilirken benimle düşüşü gibi... Ve o daima benim dizime yatardı, saçlarını okşardım. İzlerdim kahkahalarını. Belki de en zıt gibi görünendik ama konuşmadığımız anlar o kötüyken hissedip gelen ağlama isteğini hatırlıyorum mesela. O kaza olduğu sırada daha haberim yokken haykırışlar ile boğulur gibi hissederek koştuğumu evleri önüne. Diyorum ya, o delirdiğinde dahi yanında olmak için dal değiştirip yanına geldiğimi...Jungkook... O ise gerçekten, seni kendimden çok seviyorum derken haklıydı. Müthiş ötesi hayatı, başarılı kariyeri, güzel yüzü... Her şeyi geride bırakmıştı sevdiği adam adına. Onun cesareti bambaşkaydı. Sevdiği adam ile delirmişti hatta. Yüreğini yüreğim yerine koydum derken, doğruyu söylüyordu. Taehyung'un canı acıdıkca o ölümlerden ölüm beğeniyordu.
Onu kurtarmaktı tek dileği, ikisinin de içinde ki acıyı dindirmek.
Hayaliydi el ele son nefesini vermek.
Tanrı onlara hak ettiği uzun yaşamı biçmezken Jungkook buna asla takılmadı çünkü nefesiydi Taehyung ve nefes almak ona acı verdikçe, yaşam bir cezaydı.
O gece... Gözlerim önünde vururken kendini ve onu, gülümsüyordu, diğerlerine birer not bırakırken, sana emanet onlar Jimin, bizim için üzülmesinler, biz uzaklara gidiyoruz ama mutluluk için diyordu.Ve ben, iki dostumun ölümüne şahit oldum o gece. Ardından bunları kaldıramayıp intihar eden Seokjin'e. Fazlası ile zeki ve belki de en aydınlık geleceğe sahip olan Namjoon'un birdenbire kimseye bir şey demeden kaybolup hiçliğe karışmasına. Yoongi'nin bu durumlardan zehirlenerek çöken bedeninin, kansere yenik düşüşüne. Hoseok'un ise Yoongi'nin mezarı başında geçirirken günlerini bir kış vakti bedeninin direncinin düşük oluşundan ötürü sonunda donarak ölüşüne.
Biz birbirimizi çok sevmiştik. Biz birbirimizin ailesi olmuştuk küçücük bedenlerimiz de. Biz küçücük bedenler, minik yürekler ile koca bir tarih olmuştuk.
Şimdi otuzlarının sonunda olan ben, yine aynı kamelyadaydım. Nefesim zehir oluyordu ciğerlerime, canım öyle yanıyordu ki damarlarımdan geçen kanlar ile... Boğuluyordum ben. Okulda hâlâ bu kamelya anıt olarak kalmıştı. Biz bir masaldan da öte dillerden dile rivayetleşmiştik. Şimdi bunu yazıyorum çünkü ben kimseye haykıramadım... Sizlere haykırıyorum... Ve ben de... Jungkook ve Taehyung'un ölümüne yardımcı olan o silah ile hepimizin buluştuğu bu kamelyada beynime sıkacağım ve hiçliğe kaybolurken belki de dostlarıma kavuşacağım.
Yolun sonu geldi.
Sa-Yo-Na-Ra.
Ben, Silvain Esprit.
Yolun sonuna kadar benimle birlikte olan herkese teşekkür ederim.
Elimde olsa, şu an ki hislerim doğrultusunda sıkardım beynime.
Başta amacım güzel bir veda yazısı yazmaktı lâkin ağlamaktan içim dışıma çıktı ve gözlerim acıyor.
Hepinize teşekkür ederim, meleklerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renaissance | Vkook
FanfictionLise birinci sınıfta başlayan sıkı arkadaş grubu, sırları, iç benlikleri ve ölen arkadaşları yüzünden dağılır. Jeongguk, ölen sevgilisi Taehyung adına aldığı mesajdan sonra ise, her şey yeniden başlar ve artık tüm üyeler, bir oyunun içindedir. Yönet...