2.Bölüm

7K 294 160
                                    

Anahtarla kapıyı açar açmaz kendimi içeri fırlattım, resmen yorgunluktan ölüyordum. Acımasız şef bizi öküz gibi çalıştırmıştı ve resmen jet hızıyla yarıştırıyordu. Dünyanın en zor mesleğini aşçılık, özellikle ketum şefler altındaki aşçılık olarak kenara not etsinlerdi.

"Damla, sen mi geldin?" Elleri yüzünde dağılmış saçlarıyla beni karşılayan Gökhan'a gülümsedim. Yeni uyanmıştım sanırım ağzı burnu şişti.

"Ben geldim hayatım," diyerek yanına ilerledim. "Kapı sesine mi uyandın sen?"

Dediğim şeyi umursamadan beni kolları arasına aldı. Gün içerisinde sadece akşamları görüşebiliyorduk. Deli gibi ısrar etse de, gram ihtiyacımız olmasa da çalışıyordum. Ve o bu durumdan nefret ediyordu.

"Saat kaç haberin var mı Damla?" dedi sinirle. Saat gece bire geliyordu ve ne kadar söylense de haklıydı.

"Biliyorsun hafta sonu toplantılar oluyor, bir sürü iş adamı falan. Bu saate anca kapatıyorlar." diye masumca konuştum. Ya da ben öyle sanıyordum.

"Arıyorum müdürü yarın, akşam sekiz dedim mi kapatsınlar." Kaşlarımı çattım.

"Sakın öyle bir şey yapma Gökhan." diyerek kafamı göğsünden uzaklaştırdım. Yapardı çünkü, şaşırmazdım yani.

"Patron değil miyim? Yaparım." Elimden tuttuğu gibi odaya sürükledi. Böyle poşet gibi bir sağa bir sola sürüklenmelerden hoşlanmıyordum ama sesimi çıkarmadım, yorgundum zaten.

"Gökhan beni germe, aramayacaksın dedim." He he der gibi kafasını sallayıp yatağa yattı ve beni de yanına çekti.

"Üzerimi değiştirmem lazım." Beni gene ve gene umursamayıp kızıllığın can bulduğu saçlarımı çözdü ve öptü.

O sarı saç severdi, sarı saç ve mavi göz. Saçımı bir çok defa sarı yapmam için ısrar etmişti ama kabul etmemiştim. Kendimi beğenmem, başkalarının beni beğenmesinden daha önemliydi.

"Nefret ediyorum bu huyundan Damla," diye fısıldayıp dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. "Şu haline bak, yorgunluktan gözlerini açamıyorsun."

Huysuzca kıpırdanıp kollarının arasına daha da yerleştim. Haklıydı bu konuda, ama benim de kendimce haklı olduğum yönler vardı.

"Yapacak bir şey yok." dedim. Başka ne diyebilirdim mi?

"Kocanın patronu olduğu restoranda, normal bir çalışanmış gibi çalışıyorsun. Üstelik seni deli gibi yoruyorlar bebeğim, ne demek yapacak bir şey yok?" Usulca başımı salladım. Ben susmuştum fakat o hala konuşuyordu.

"Niye kendini saklıyorsun anlamıyorum. Herkes bilse ne güzel olur, olmaz mı?" diye ısrar etti. Bu kaçıncı ısrarıydı acaba.

"Gökhan bil-"

"Bıktım artık Damla, arkadaşlarımla, ortaklarımla bir kere bile toplu yemeğe gelmedin. Evliyim biliyorlar fakat karım kim bilmiyorlar. Sence de yetmez mi artık?" Gene bir şey demedim, bu konuyu konuşmaktan bıkmıştım çünkü. Fakat o bıkmamış olacak ki devam etti.

"Çalışmak istediğini anlıyorum, kendini geliştirmek istiyorsun. Bari bunu sıradan bir insanmışsın gibi yapma." diye son bir çare baktı gözlerime. "İzin ver sana yardım edeyim, ayağına ülkenin bütün şeflerini getireyim. Herkes bilsin benim karım olduğunu."

Sakince gözlerimi yumdum, benden cevap bekliyordu.

"Hayatım, seni anlıyorum ama sen beni anlamıyorsun. Sen önemli bir adamsın ve etrafında seni tanıyan yüzlerce insan var. İçtiğin kahve bardağının markasına kadar konuşuluyor. Ben bunu istemiyorum." dedim bıkkınca.

AŞÇI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin