Gözlerimi açtığımda o ışıl ışıl parlayan devasa köprünün üstünden geçiyorduk. Camdan dışarıya doğru baktım, karın yağması durmuştu. Sonra göz ucuyla ona baktım. Koyu kahve saçlarına, hafif uzamış sakallarına, su yeşili gözlerine. Kendini önünde olan evraklara fazla kaptırmış olacak ki ona baktığımı bile fark etmedi. Acaba bu şekilde tanışmasaydık nasıl olurdu? İlk adımımı attığımda yanımda olsaydı, düştüğümde beni kaldırsaydı, baba diye seslendiğimde bana kızım diyebilseydi. Ama ne yazık ki bunların hiçbiri olmadı. Ne düştüğümde beni elimden kaldırdı ne de baba dediğimde yanımdaydı. Her zaman yanımda annem vardı keşke şuan da yanımda olsaydı, beni bu adamla tek başıma bırakmasaydı. Ben bunları düşünürken yanımdaki gereksiz aniden başını kaldırdı ve gülümsedi, gözlerimi devirip camdan dışarıya bakmaya devam ettim. Ne kadar kalabalıktı burası. Devasa binalar, kocaman gökdelenler vardı. Bu güzel şehre yanımdaki gereksizle değil de annemle gelseydim şuan çok mutlu olabilirdim. Bana doğru döndü ve aç olup olmadığım sordu. Aslında çok acıkmıştım ama onunla konuşmak istemediğim için duymamazlıktan gelerek camdan bakmaya devam ettim. O sırada aptal karnımdan kocaman bir gurultu duyuldu. Yanımdaki gereksize bir de rezil olmadığım kalmıştı.
"Sanırım cevap vermene gerek kalmadı. Karnından gelen gurultu acıktığını gayet belli ediyor." dedi ve cebinden telefonunu çıkarıp birini aradı. Telefondaki kişiye güzel bir sofra hazırlamasını söyledi ve telefonu kapatıp önündeki evraklarla ilgilenmeye devam etti.
Biraz daha yola devam ettikten sonra araba durdu ve yanımdaki gereksizin geldik demesiyle arabadan inip etrafa bakmaya başladım. Tüm evler 3 katlıydı, kocaman bahçeleri ve havuzları vardı. Sanırım burası filmlerdeki zengin mahallelerindendi. Sonra önünde durduğumuz eve baktım. O da diğer evler gibi 3 katlı havuzluydu, kocaman bahçesi vardı. Hiç abartmıyorum bu ev, eski evimizin iki katı kadardı. Bahçeden içeriye doğru girdiğinizde sol tarafında havuz, sağ tarafındaysa ise çok güzel bir kış bahçesi yer alıyordu. İçerisinde bulunan masanın üstü yemeklerle donatılmıştı ve gerçekten çok acıkmıştım. Biyolojik gereksizin bana dönüp konuşmasıyla düşüncelerimi bir kenara bıraktım.
"Burası artık senin de evin Ekin. Ne kadar uzun zaman sonra birbirimizle yaşamaya başlasak da sen benim kızımsın ve bundan sonra benim gözetimim altındasın. Hayriye Hanım sana odanı gösterecek, üstünü değiştirip aşağıya gel, acıkmışsındır yemek yiyelim." dedi ve yanımdan geçip evin içine girdi.
Yanımda duran kadın onu takip etmemi söyledi ve evin içine doğru yürümeye başladı. 50-55 yaşlarında gösteren, pembe yanaklı tonton bir kadındı. Evin içine girdiğimiz zaman dikkatimi çeken ilk şey duvardaki tablolar olmuştu. Karşımda duvar tablonun yanına gittim. Tabloda gökyüzünün bir kısmı yıldızlarla çevriliyken diğer tarafı kapkaranlıktı. Ortada kocaman bir ağaç ve ağacın altında beyaz atını seven bir kız vardı. Benim durduğumu gören Hayriye Teyze bana doğru döndü.
"Onları Serkan Bey yaptı. İşlerinden boş vakit buldukça kendini 2. kattaki resim odasına kapatır, saatlerce resim çizer."
"Onun bu kadar güzel tablolar yapacağı asla aklıma gelmezdi." dedim. Sonra buruk bir tebessümle konuşmaya devam ettim. "Sanki birbirimizi çok tanıyorduk da aklıma gelecekti." Bu dediğimin üstüne Hayriye Teyzenin de yüzü düşmüştü. Ona doğru bakıp ufak bir tebessüm ettim ve tabloları incelemeyi bırakıp salona doğru döndüm.
Kapıdan girdiğiniz gibi karşınızda bej renginde olan üçlü koltuk vardı. Yanında ise tarçın rengindeki tekli koltuklar vardı. Ortada kocaman bir sehpa ve üstünde küçük biblolar vardı. Salondan çıktıktan sonra sağ tarafında kocaman bir Amerikan Mutfak vardı. Mutfağı çok fazla inceleyemeden Hayriye Teyze merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladı bende peşinden ilerlemeye devam ettim. Merdivenlerden çıkarken, merdivenin yan tarafında bir kapı daha olduğunu fark ettim. Sanırım orası da yedek banyoydu. Bu sefer ikinci kata çıktık bu katta biyolojik gereksizin yatak odası ve çalışma odası olduğunu öğrendim, bir de yedek misafir odası vardı. Benim odamsa üçüncü kattaydı. Nihayet odama gelebilmiştik. Hayriye Teyze bavullarımın birazdan geleceğini, dolaptan güzel bir kıyafet giyip yemeğe inmemi söyledi ve sonra odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ YAĞMURU
Novela JuvenilAnnesini kanser yüzünden kaybeden Ekin, onu doğduğunda terk edip giden babasıyla birlikte yaşamak zorunda kalır. Ne aşkı ne de dostluğu daha önce bilmeyen Ekin, yeni hayatında her ikisinide öğrenecektir. "Sen yokken bu kapkaranlık lunapark gibiydim...