Kafamı iki yana sallayıp zihnimi dolduran eski anılardan kurtulmaya çalıştım. Şuan hiç sırası değildi; çünkü hemen arkamdan yankılanmaya başlayan sonik patlama seslerini duyabiliyordum. Çok uzaklardan geliyordu. Ama bana yetişmesi fazla sürmeyecekti.
Homurdandım, kaos enerjisini tüm bedenime gönderdim. Vücudumdan soluk ve rengârenk parıltılar yayılmaya başladı. Dünya tekrar yavaşladı. Havadaki donmuş yağmur taneleri ve ağır çekimde çakan şimşeklerin ışık patlamalarının arasından var gücümle koştum.
Ormanın içine daldığım gibi yönümü değiştirdim. Ve birkaç saniye sonra arkamdan yankılanan patlama sesiyle beraber orman, delicesine titremeye başladı.
'Kahretsin!'
Geliyordu, sırtımı yakmaya başlayan ısıyı hissedebiliyordum. Atmak üzere olduğum ayağımı sertçe yere geçirdim. Önümdeki ağaçları umursamadan ileriye atıldım.
GÜM! GÜM! GÜM!
Ağaçları parçalayıp dümdüz ileriye doğru uçtum. Kafamı kısaca çevirdim.
'Tam arkamda!'
Havada dönüp önüne gelen her şeyi yakıp küle çeviren ateş dalgasına karşı bedenimi cenin pozisyonuna soktum.
BANG!
Biri sanki bana çekiçle vurmuş gibi hissettim, iç organlarım acıyla büzüştü. Ağzımdan fışkıran kanlarla savrulmaya başladım.
KÜT! ÇAT! PAT!
Ağaçları parçalarken bedenimden çatırtı sesleri yankılandı. Bu, ağaçlarla çarpıştığım için değildi. Bu, bedenimi zayıflatan o kahrolasıca bombanın etkileri yüzündendi.
Yere sertçe çarpıp yuvarlanmaya başladım. Kendimi dengeye sokamadım. Bedenimde güç kalmadı.
Kısa bir süre sonra yuvarlanmayı kesmiştim, yerde yüz üstü yatıyordum. Yerden destek alıp ayağa kalkmaya çalıştım. Kalktığım gibide tekrar düştüm.
"Haahh,"Tekrar ayağa kalktım, sendeledim. Yanmış ve dümdüz olmuş ormana baktım."kahrolasıca!" Bedenime baktım. Kamuflajım, küle dönmüştü. Vücudumun her yerinde yanık izleri vardı. Kızartmaya dönmüştüm.
Burnumu dolduran yanık kokusunu umursamamaya çalıştım, arkamı döndüm. Ve sağlam kalmış ormanın derinliklerine doğru sendeleyerek yürümeye başladım.
Bu da iyi, en azından yaşıyordum. Yaşadığım süre tekrar iyileşebilirdim. Ve tekrar avlanabilirdim.
Tekrar hatırlamaya başladım. Anılar...
Elimde değildi. Ne zaman üstüme bomba gönderseler zihnim, her zaman geçmiş anılarla dolup taşardı.
Görüşüm kızıla boyandıktan sonra bilincimi kaybetmiştim. Sanırım öyle olmuştu.
Gözlerimi açtım, sadece karanlık. Ardından hissetmeye başladım. Tüm bedenim, acıyla sızlıyordu. Kımıldamak istedim. Ama bedenimi oynattığım gibi derimin yırtıldığını hissettim. Birileri, sanki beni bıçakla kesiyormuş gibiydi. İstemsizce bağırdım. Ve anında bilincimi kaybetmiştim.
Ne kadar geçtiğini bilmiyorum, sadece tekrar uyanmıştım. Bedenimdeki acılar yüzünden tekrar bağıracaktım. Ama daha önce olanları hatırladım, kendimi tuttum. Bedenimi fazla kımıldatmamaya çalıştım.
Etrafa bakınmak istedim. Ama hala daha karanlık. Ve birkaç saniyenin ardından görüşüme parlak bir şey girdi. Yavaş yavaş fark edebildim. Bulutsuz ve açık gökyüzü. Bulanık ama. Tam tepede duran güneş.
Gözlerimi çevirdim. Siyah. Yanmış ve çatlaklarla kaplı sert toprak.
'Neredeyim?'
Bir şeyler hatırlamaya başladım. Rüya gibi sanki. Eski anılar. Fazla değil. Sadece gece vakti gerçekleşmiş anılar. Kafam karıştı. Gözlerim doldu, nedenini bilmiyordum. Yaşlar döküldü. Yanaklarımdan, acı yayıldı.
Tekrar bakınmaya çalıştım.
Ağaç yoktu. Hatırladığım kadarıyla ölü olması gereken askerlerin, cansız ve parçalanmış bedenleri yoktu. Hiç bir şey yoktu. Sadece hafiften zemini kaplamış olan küller. Küller!
Gözlerimden daha fazla yaş aktı. Titremeye başladım. Kendimi kontrol edemiyordum. Ne düşüneceğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir şeyler hissettim. Üstümdeydi. En son ne olmuştu? Bakmak istemedim. Kendimi tutamadım, ağzımdan kaçan haykırışla üstümde yatan cansız bedeni gördüm.
O, bizim komutanımızdı!
Ama O, artık yoktu. O'ndan geriye sadece tamamen yanmış bir beden kalmıştı.
Komutanımız ölmüştü. Beni korumak için!