İLERİ!

3 1 0
                                    



GELİŞİMCİLER!

Bir insanın gelişimci olması için doğuştan gelen bir yeteneğe veya benzeri bir şeye sahip olmasına gerek yoktu. Güçlü veya zayıf olması fark etmiyordu. Cesur veya korkak... Bunların hiçbir önemi yoktu. Sadece tek bir şeye ihtiyaç vardı.

İNANÇ!

Ancak sarsılmaz bir inanca sahip olan biri, gelişimci olabilirdi. Bu, herhangi bir şey olabilirdi. Ne olduğunun bir önemi yoktu. Mutlak bir kararlılıkla insanlara yardım etme düşüncesine sahip olan birisi de olabilirdi, hayatının sonuna kadar insanları öldürmek isteyen birisi de. Yani esas konu; 'Mutlak Kararlılık'la bir amaç edinmekti! Ve ben, çoktan edinmiştim...

İNTİKAM!

Bu, ebediyete kadar benimle gelecek olan inancımdı. Ve ben, bu sayede bir gelişimci olma yolunda adımlar atmaya başlamıştım.

Daha gelişimci olmamıştım. Bana, özel olduklarımı söylemişlerdi. Ki bunu, başından beri biliyordum. Beni göreve göndereceklerini söylemişlerdi. Ben de hazırlandım. Kamuflajımı giyip kepimi kafama takmıştım. Gecenin karanlığı, gökteki hilalin parlaklıkları sayesinde aydınlanıyordu. Bölüğün önünde tek başıma duruyordum. Kapının önünde bir bordo bereli vardı. Robot gibi kıpırtısız bedeni ve keskin bakışlarıyla, bir ölüm meleğine benziyordu. Ve çok büyük bir sıkıntı vardı.

Ondan herhangi bir şey hissetmiyordum, en ufak bir duygu kırıntısı bile.

"DİKKAT!"

Sert ve boğuk bir sesle kükredi! Esas duruşa geçip dimdik kapıdan çıkan adamın gözlerine baktım. O da bir bordo bereliydi. Ama kafasındaki kep, sanki biraz daha koyu bir renkteydi. Cebine uzanıp sigara paketinden bir dal çıkardı. Bordo bereliye kafa sallayıp bana doğru yürüdü. Önüme gelip sigarayı bana uzattı.

" İç!"

Kafamı sallayıp elinden sigarayı aldım, komutanın çıkardığı çakmakla yaktım. İğrenç bir tatla boğazımı yakan sigara dumanını iyi çektim. Ve öksürüklere boğuldum. Titreyen bedenimin kımıldamaması için kendimi tutmaya çalıştım. Ama bir fayda etmedi. Derin nefes almak istedim, daha da beter bir şekilde öksürmeye başladım. Ve geçen birkaç saniyenin ardından omzuma konan el ile öksürüklerim ve titremelerim, sanki hiçbir zaman olmamışçasına ortadan kayboldu.

"Gitmek istediğinden emin misin, asker!?"

Kafamı kaldırdım. Komutanın sert yüzüne baktım," EVET!" yüksek sesle dile getirdim.

Kafasını sallayan komutan," O halde..." demesiyle kapının önünde duran bordo bereli, bize doğru yürüdü. Komutanın önüne gelip selam verdi. Ardından bana baktı.

"Gidelim!"

Komutana son bir selam verip bölüğün uzağında, boş alanın ilerisindeki ormana doğru yürüyen bordo berelinin arkasından emin ve sağlam adımlar atmaya başladım.

Çam ağaçlarıyla kaplı ormanın içine girdik. Durmadık, devam ettik. Birkaç saatlik yürüyüşün ardından bordo bereli, yürümeyi kesti. Ben de durdum. Dönüp bana baktı. Elini, gittiğimiz yöne doğru uzattı," Buradan!"

Gösterdiği yönde ağaçlardan başka bir şey yoktu. Ama onun emrini tekrarlatmadım. Selam verdim ve yürümeye başladım.

Ve bu, neredeyse hayatım boyunca yürüyeceğim en uzun yol olacaktı. Günler boyunca dur durak bilmeden yürüdüm. Açlık ve susuzluktan sızlanan bedenim, parçalandığını hissettiğim ayaklarımdan gelen acıları umursamadım. Aklımda tek bir düşünce vardı.

İLERİ!

Bir kez olsun arkama dönüp bakmadım. Bir kez olsun geri dönmeye dair bir düşünceye sahip olmadım. Bir kez olsun yaptığım şeyden pişmanlık duymadım...

Ay ışıklarıyla aydınlanan ormanda ilerlerken sonunda varmam gereken yere gelmiştim. Önümde, ağaçlardan yapılma küçük bir ev vardı. Birkaç kişinin rahatça yaşayacağı bir ev. Sanki yeni yapılmış gibiydi. Kesilmiş ağaçlardan gelen kokular burnumu dolduruyordu. Evin etrafında hiçbir ağaç yoktu. Sadece kısa, yemyeşil otlar. Pencerelerden sızan ışığı görebiliyordum, soluktu. Ya da bana mı öyle geliyordu. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 14, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin