Sabah uyandığımda her tarafım tutulmuş gibiydi, birden doğrulunca belimden gelen sesi duyunca kırıldığını sanmıştım. Yataktan kalktım ve sanki dün gece içmişim gibi başım ağrıyor ve dönüyordu. Sabah kahvemi yaptım ve camın kenarına geçip kahvemi yudumlarken düşünmeye başladım. Batu'nun beni sevmesini gerçekten istemiyordum ama o bana ilgi göstermeyince onunla konuşmaya nasıl devam edebilirdim. Amacım sadece aşık olmaktı biliyorum ama belki de onun da bana aşık olması gerekiyordu. Sen kafayı yemişsin kızım! O umursamaz insan sana nasıl aşık olabilir ki? Evet, bana aşık olmamalıydı. Tüm bu acılarımın arasında bir de aşk acısı çekeceğimi bilmeme rağmen, Yaşlı Teyzenin söyledikleri aklımdan çıkarmıyordu. Bence boşvermeliydim. Aşık olmalıydım. Sanırım aşık olmaya başlamıştım...
Okul da İlknur ve Nisa beni kapının önünde bekliyorlardı. Koşarak yanlarına gittim, biraz konuştuktan sonra sınıfa çıkmıştık. İlk dersimiz her zaman ki gibi Müzikti. Şarkılar söyledik, gitar çaldık. Mutsuzluğumu ortam içinde asla belli etmedim, çok enerji doluydum. Akşama kadar İlknur bana ne olduğunu sorup durdu, fazla konuşmadığım için mutsuz olduğumu anlayan tek kişi oydu. Yine de anlatıp içimi dökmek istemiyordum, eğer anlatsaydım, benim Batu'yla ilişkimi kesmemi isteyecekti. Henüz bir ilişkimiz yoktu, fakat konuşuyorduk.
Okul biter bitmez hızla parka doğru yürümeye başladım. Ege'de o tarafa doğru gittiği için birlikte yürümeye başlamıştık. "Sen hergün nereye gidiyorsun böyle?" Deyince ne diyeceğimi şaşırmıştım. Söylemeli miydim? Söyleseydim tepkisi ne olurdu? Diye düşünürken söylemeye karar verdim, "Ben... Birine aşık olmaya karar verdim. O da kabul edince her gün parkta buluşmaya başladık. Adı Batu" dedim ve gerçekten çok şaşırmış gibiydi, bunda şaşırılacak ne vardı sanki. "Nee! Bizim Batu mu?" Batu'yu tanıyor muydu? Hemen ona Batu'yu tanıyıp tanımadığını sordum ve şöyle cevapladı "Evet, tabi ki tanıyorum. Onu kim tanımaz? Okulumuzun sahibinin oğlu." Diye cevap verince çok şaşırmıştım. Gerçekten öyle miydi? Okulun sahibi...
Ege'ye "Sonra görüşürüz." Deyip yanından ayrıldım. Saat 3'e geliyordu, Batu ile görüşme saatimiz her zaman ki gibi 3'tü. Parka geldiğimde Batu çocukları izliyordu. Yanına heyecanla gittim ve "Merhaba Batu!" Dedim gülümseyerek. Bana soğuk bir şekilde "Sana da merhaba." Dedi, o kadar gülümsemeye bence gülümseyerek cevap vermeliydi. Kalbim çok çabuk kırılır, bu yüzden dünya hassas kalpler için tam bir cehennem...
Biraz sustuk ve çocukları izlemeye devam ettik bir kaç dakika sonra Batu "Başlasak mı artık?" Dedi, neye başlamalıydım konuşmaya mı? Başka neye olacak aptal! Aklıma konuşacak bir konu gelmediğinden en sevdiği şeyleri sormaya karar verdim. "En sevdiğin renk ne?" Gökyüzüne doğru baktı ve "Mavi." Dedi, "Gerçekten mi? Benim de öyle. Ama siyahı da çok severim. Peki uğurlu sayın?" Kafasını çocuklardan ayırıp "Neden böyle aptalca sorular soruyorsun?" Deyince ne yapacağımı şaşırdım, bence sormam da bir sorun yoktu. "Konuşmak için soruyorum. Seninle konuşmaya çalıştığımın farkında değil misin? Sadece sorularıma cevap vermen yeterli!" Dedim, bir kaç dakika düşündükten sonra "1" dedi, "Benim ki de 8, peki hangi yemeği seversin?" Yine çocukları izlerken sanki hiç cevap vermeyecekmiş gibi geçiyordu dakikalar ardından, "Ben ayrım yapmam." Diyerek kısa ve net bir cevap verdi, resmen beynim durmuştu, konu ya da soru bulamıyordum. Birazcık da o yardım etse ne olurdu sanki?
Aklıma gerçekten hiçbirşey gelmemişti. Ben susunca "Bitti mi?" Dedi ve sustu. Bitti mi derken neyi kastediyordu? Tabi ya konuşmamızın bitip bitmediğini sormuştu. Bu kadar sıkıcı olan kendisi hiçbir konu açmazken, sürekli benim konuşmamı bekliyordu. Birden yüzünü bana çevirdi, o eşsiz deniz mavisi gözleri o kadar güzeldi ki gözlerimi esir almıştı âdeta...
"Bittiyse gidiyorum." Dedi ve ben de kafamı yukarı aşağı sağlayarak onayladım. Ayağa kalktı ve parkın çıkışına doğru yürürken "Yarın aynı saatte!" Diye bağırarak buluşmak istediğimi belirttim. Hiçbir şey söylemeden, bir güle güle bile demeden gitti...