BÖLÜM ŞARKISI: Vance Joy- 'Riptide'
Bir kitap okuyordun dalgın...
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın...
O ölen ben değildim...-Özdemir Asaf, "Ben Değildim."
Kurşuni gökyüzünü ayıran şimşekler Bursa'nın karanlık sokaklarını aydınlatırken genç kız, esen rüzgâra karşı paltosuna daha sıkı sarındı. Kaşmir paltosu ne kadar kalın olsa da rüzgâr inatla kumaştan içeri sızıyor ve genç kızın bedenini soğukla karşı karşıya getiriyordu. Fakat kız umursamıyor gibiydi; attığı adımlar aceleci ve sıktı.
"Eymen!"
Sokaktaki sessizliği bir bıçak gibi kesen ses, kızı durdurmaya yetmişti. Soluk sarı saçlarının set çektiği gri gözlerini kırpıştırıp boş bakışlarını sesin sahibine çevirdi.
Adamın kendinden emin tavrı atmosfere yayılıyordu. Eymen, seslenişindeki gizli emri kavrayabiliyordu. Ayıktı. Ağzına içki sürmemiş, uykusunu tamamen almıştı. Son günlerde hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu. Bunda karşısındaki insanın payı büyüktü.
"Ne oldu?" diye sordu. Ağzından çıkan sıcaklık, bir duman misali havada asılı kalmış ve soğuğu kırmıştı.
"Ben gidiyorum."
Adamın sarf ettiği her bir harf Eymen'in cansız ruhunun katmanlarına batıp delikler açmıştı. Yaralı olan ruhu kanlar içinde kalmıştı dakikalar içerisinde.
"Biliyorum," diyerek itiraf etti Eymen bildiği bir gerçeği.
"Nasıl?"
"Bavullarını gördüm."
Gördüm ve bir bavul da ben topladım. Avare ruhumun mabet edindiği o hissiz kıtalara yeniden ayak basmak için...
"Böyle öğrenmeni istemezdim."
Adam ona uzanmak için elini kaldırdı ancak kız birkaç adım geri çekilerek aralarına mesafe koydu ve tavrını belli etti. Havada kalan elini indirip bacağının yanında yumruk yaptı gafil avlanan adam.
"Bir daha gelmeyeceğim."
"Bu kaçış da niye?"
"Buralar bana iyi gelmedi. Anıları öldürmem gerek. Çözümü ise uzaklaşmak..."
"Her bir anıyı mı?" Titrek parmaklarını yüzüne götürüp saçını kulağının arkasına kıvırdı. "Bu kadar mı nefret ediyorsun yaşananlardan?"
"Nefret değil, ıstırap... Istırap çekiyorum. Öyle ki beni yiyip bitiriyor."
"Anılardan kaçarak huzura kavuşamazsın."
Kaçmak pes etmekti. Pes etmek ise... Yenilgiye boyun eğmenin bir başka versiyonuydu. Kendi oyununda yenilmeyi tercih etmesi acı çektiğini gösteriyordu. Çok ama çok acı çekiyor olmalıydı.
"Belki... Ama denemeden bilemem."
Aralarına sızan sükunet, boğazlarında düğümlenen acının somut kanıtıydı. Geçmişlerinin varlığı nefeslerine kilit vurmuş ve onları kör, sağır, dilsiz hale getirmişti.
"O zaman..." Eymen düğümü çözebilmişti. Zor da olsa sözlerine ulaşabilmişti. Küçük bir gözyaşı kirpiklerine takıldı. Buğulu göz bebekleri Burak'ın vücudunun her bir santiminde geziniyordu. "Elveda, Burak. Her şeye rağmen seni tanımak güzeldi."
Burak'ın yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirdi. Yaprak yeşili gözlerine o eski ışıltı ulaşamıyordu.
"Elveda, Eymen Akça. Sakın, kendine zarar verme, olur mu? Gidiyorum diye hırpalama kendini. Yaşa. Sonuna dek yaşa, minik avarem..."
Adam hamle yapıp kızın başını göğsüne yasladı ve kollarını sıkıca ufak bedenine sardı. Kokusunu son kez doya doya içine çekti. Eymen ellerini Burak'ın montunun üzerinde yumruk yaptı. Gözlerini yakan gözyaşlarını usulca akıtarak kumaşı ıslattı.
"Anıları öldürme," dedi boğuklaşan sesine inat. Başını kaldırıp kızarık gözleriyle Burak'a baktı. Zarif parmaklarını genç adamın sol göğsünün tam üstüne koydu. Kalp atışlarını elinin altında hissedebiliyordu. "Onlar burada, seninle yaşasın. Kalp atışların yerini sessizliğe bırakıncaya dek..."
Burak kızın yanaklarını parmakuçlarıyla kuruladı. Tek hamlede Eymen'in ince parmaklarını şakağına dayadı. "Burası unutabilir yaşadıklarımızı." Sonrasında boğazına götürdü parmaklarını. "Burası yalanlayabilir." En sonunda tekrardan kalbine koydu elini. "Ama burası... Burası senin. Burasının sahibi sensin. Ben ne kadar çabalasam da orası silmez hiçbir şeyi."
Eymen hıçkırığını tutamamıştı. Kalbinden kopan vaveylalar hıçkırığa dönüşerek dudaklarından firar etmişti.
"Ağlama, ufaklık."
"Sen hep benimlesin. Ben de seninle... Bunu sakın unutma, tamam mı?"
"Aklımda... Kalbimde..."
Sarılışlarına son verip ayrıldılar. Son kez gördüler birbirlerini o gün. Son kez söz verdiler. Son kez hissettiler.
Burak'ın silik silueti gözden kaybolurken Eymen daha fazla ayakta duracak gücü kendinde bulamamıştı. Asfalta yığıldı. Avuç içi sert zemine değdiğinde kemiklerini kemiren feryadını serbest bıraktı. Bildiği bir şey vardı ki; bir çığlığı bastırmanın tek çözümü başka bir çığlıkla karşılık vermekti. Yüreği çığlık çığlığaydı şimdi. Her bir zerresi yakarıyordu.
Ruh kovulabilir miydi bir bedenden?
Küsebilir miydi yaşama?
Onunki gitmişti. Bomboştu.
Ayağa kalkarken hissettiği tek şey; boşluktu. Göğüs kafesine ışığı getiren adam gidince orası yeniden mezarlığa dönmüştü. İlk kalp atışının sahibi, son kalp atışının da sahibi olmuştu.
"Elveda, sevgilim... Aklımda, kalbimdesin..."
Bursa'nın ıssız sokaklarında avare avare yürüyen bir ölü beden vardı. Dakikalar öncesi son nefesini feda etmişti bir adama. Son kez hissetmişti kalp atışlarını.
Eymen...
Bu yaşayan bedendeki ölü ruh Eymen'di. Eymen Akça...
Bir kuş kızın veda ettiği yere iniş yapmıştı. Eymen belli belirsiz görmüştü kuşu. Kuş, yaralıydı. Kanadı kırılmıştı. Ağzında bir adet tüy, cik cik diyordu acı kaybını anlatırcasına... Kimsesizdi. Kimse kurtarmamıştı kuşu. Orada, o sokakta son nefesini vererek veda etmişti ağzındaki tüyle.
Ruhu kayıp kuşlara...
Selamlar!
Uzun zaman oldu. Neredeyse Çağın ve Eymen karanlığa çekilmişti. Ancak döndüm. Onlar yine ışık altında. Yine sizinle.
Ben sizlerleyim.
Bu bölüm geçmişten bir sayfa. Bir nevi Burak ile birbirlerini son görüşleri.
İlk bölüm kısa zamanda gelecektir.
Sevgiler, öpüyorum sizi. Kalbinizden...❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Binlerce Anı
Teen FictionGeçmişin karanlık gölgesi seni takip ederken hissetmek ne kadar kolay olabilirdi? Buzdan kalbin ve kumral bir oğlan hayatında yer edinmişken eskiler seni mağlup edebilir miydi? Eski defterlerin açıldığı bir oyuna; binlerce kez anıları hatırlamaya va...