YN: Minicik smut gibi bir şey var.
—————
"Pekâlâ. Lucas ölmüş. Sorun yok. Sadece içine sıçmış birisi... Cani birisi. Aşağılık iğrenç bir piçin birisi."
Hendery, Lucas'ın cesedinin etrafında dönüp havaya küfürler ve tekmeler savurmanın kendisine yalnızca zararı dokunduğunu anladığında odadan dışarı fırladı. Midesi bulanıyordu, kapının önüne çöküp yediği her şeyi çıkarırken daha da iğrenmişti her şeyden.
Ağzının kenarını silip geri doğrulduktan sonra var gücüyle Kun ve Ten'in yatak odasına koştu. Çiftin müsait olup olmadığını bilmeden içeri dalmanın ne kadar mantıklı olacağını düşünmeyecekti elbette. Lucas ölmüştü ve bunu evin sahipleri olarak Kun ve Ten'in bilmesi gerekiyordu.
"Kun ge, Ten ge!" diye acıyla haykırdığında ağladığını fark etmemişti bile. Hiç düşünmeden çiftin yatak odasına daldı ve içeri bakındı. "Ten ge! Lucas-"
Lucas'ın öldüğünü söyleyecekti. Tabii eğer yatakta kanlar içinde yatan Ten'i ve onun başında yüzünde koca bir sırıtmayla bekleyen Kun'u görmeseydi.
Ten'in bağırsakları dışarı fırlamıştı ve gözleri korku içinde açıktı, Kun ise üstü başı kanla kaplı bir hâlde onun üstüne eğilmiş, başını onun bağırsaklarına gömmüştü.
Lanet olsun, Kun, Ten'in iç organlarını resmen yiyor—
"G-ge..." diye güçsüzce fısıldarken buldu kendini genç bakıcı. Kun gülümsemeyi bırakıp direkt kapıya döndüğünde Hendery korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Çünkü Kun'un boynu üç yüz altmış derecede dönmüş, kemikleri çatırdamıştı.
Şimdi anlaşılmıştı Lucas'ın kayıp bedeninin nerede olduğu: Kun'un midesinde.
Ama bu hâlâ Hendery'nin asıl kaldığı odanın nerede olduğunu açıklamıyordu. Madem Lucas'ın cesedi neredeyse üç gündür Hendery'nin odasındaydı, o zaman Hendery üç gündür nerede yatmıştı? Siktir, hatırlamıyorum nerede yattığımı! Neresi olabilir?!
Tabii bunları düşünmeyi anında bırakması ve sonraya ertelemesi gerekti. Kun, resmen kükreyerek ve kan tükürerek Hendery'nin üstüne uçtu. Elleri tam onun boynuna sarılacağı sırada Hendery de gözlerini sıkıca kapatarak çığlık atmıştı.
Ve tam o anda Kun'un kükremesi durdu, Hendery de gözlerini açtı. Gördüğü şeyler boğazının kurumasına sebep olmuştu.
Çünkü Ten sırtını dayamış bir hâlde yatıyordu yatakta, Kun da onun yanına oturmuş ve elini tutmuştu. Çift, şaşkınlıkla kapıda dikilen genç bakıcıyı izliyordu.
"Bir sorun mu var, Hen?" diye meraklı bir sesle sordu Ten. "Neden içeri aniden dalıp çığlık attın?"
"A-ama... Ama..."
Etrafta kan yoktu. Ölü bir Ten yoktu. Eşinin iç organlarını yerken pis pis sırıtan bir Kun yoktu. O hâlde az önce Hendery'nin gördükleri neydi?
"Hendery, Yangyang nerede?" Kun'un sert sesi ile kendisine gelen genç bakıcı, başını iki yana salladı hızla. "Onu boş verin! Lucas- O benim odamda! Ten ge, gelip bakamaz mısın..?"
"Ten iyi hissetmiyor, onunla durmam lazım. Dejun gelmiş olmalı, mutfağa inip onu çağır."
Hendery tam bir şey diyecekti ki Ten'in gerçekten ne kadar hâlsiz göründüğünü fark edip sustu. Kun da onun minik elini tutmuş, rahatlatmaya çalışıyordu eşini.
"Ü-üzgünüm, aniden geldiğim için." gibisinden bir şeyler mırıldanıp hızla odadan çıktı, mutfağa indi. Gerçekten de Dejun mutfaktaydı, yeni getirdiği poşetlerdeki malzemeleri dolaplara yerleştiriyordu.
"Dejun!"
Dejun adını duyduğunda elindeki elmayı masaya bırakmış, aniden boynuna atılan bedenle şaşırarak da olsa gülümsemişti.
"Seni de görmek çok güzel, güzelim. Ama ne oldu? Neden ağlıyorsun? Beni çok özlediğin için mi yoksa?"
"Şaka yapma Dejun." Hendery isyan ederek ayrıldı onun kollarından. "Her şeyi anlatacağım ama önce Yangyang'ı bulmamız lazım."
"Yangyang salondaydı, piyanosunun başında. Neden onu arıyorsun?"
"İşte! Ben onu bugün salona hiç götürmedim! Ten ve Kun ge de yanımıza hiç gelmedi! Dejun, Yangyang kendi kendine hareket ediyor!"
Genç adamın kendisine inanmayacağını bilen Hendery, onun bileğini tuttuğu gibi üst kata çıkardı. İkili paldır küldür Hendery'nin odasına daldığında Dejun ister istemez sırıtmıştı.
"Beni yatağa mı atacaksın yoksa, hm? Genelde aktif olurum ama sana bir istisna yapabilirim..."
"Dejun kapa çeneni. Bir şey açıklamam lazım, ciddi olur musun?"
En sonunda ciddileşip sessizleşen genç adama karşılık, genç bakıcı yalnızca iç çekmiş ve usulca gülümsedi.
"Üzgünüm, yalnızca çok gerildim. Öyle demek istememiştim..."
"Sorun değil, hadi ne olduğunu anlat bana." diyerek küçük olanın saçlarını nazikçe okşadı Dejun. Hendery'nin kendisini rahat hissetmesini istiyordu, öyle de oldu. Birkaç saniyelik, tatlı bir bakışmanın ardından Hendery utanarak başını eğmiş ve konuşmaya başlamıştı.
"Odamda Lucas'ın ölüsünü buldum ama nereden baksan üç gündür orada duruyor olmalı ki hep böcekler basmıştı etrafı. O üç gün içinde ben kendi odamda kaldığımı sanıyordum..."
"Yani bunun gibi bir şey mi?"
Dejun, hâlâ kapısında dikildiği odanın içerisini gösterdiğinde Hendery de baktı o tarafa. Kendi odasındaydı yine ama etrafta ne kan vardı ne kurtçuklar. Etraf tertemizdi.
"Dejun, bana inanman lazım..." diye fısıldadı küçük olan.
Dejun Hendery'nin elini tutup onu yatağa çekerken başını sallamıştı.
"İnanıyorum güzelim, yalnızca çok yorulduğunu düşünüyorum. Yorgunluğundan biraz kurtulmak ister misin?"
"N-nasıl-" Hendery merakla bakarken Dejun küçüğün daha fazla konuşmasına izin vermeden dudaklarına yapıştı. Hendery ilk başta öpücüğü reddetmek istese de Dejun'in elleri belini sıkıyor ve kaçmasını engelliyordu, bu yüzden dudaklarını aralayıp kabul etti büyük olanın dilini.
(Başladı 🔞)
"Dejun-" Bir saniyeliğine dudaklarını ayırmaya çabaladı Hendery, nefesi kesilmişti. Ama Dejun onu inatla bırakmamış, öpmeye devam etmişti.
Birkaç dakika sonra ikilinin ıslak öpücükleri sona erdi çünkü Hendery, elini Dejun'in kasıklarında dolandırmaya başlamıştı.
Dejun resmen hırıldayarak küçük bedeni kucakladı, yatağa taşıdı. Üstündeki yerini aldığında altında resmen dağılmış güzel bedenden hafif bir tebessüm kazanmıştı.
"Dejun şu an tam olarak ne yapıyoruz biz?"
"Hm... Yapmak istediğimiz şeyi?"
Hendery tam ağzını açıp itiraz edecekken eşofmanının altından kayan eli hissedip titremişti.
"A-AH! Dejun..."
"İnle bebeğim, yalnızca benim adımla." sırıtırken avuçladığı penisi yavaşça okşamaya başladı. Hendery'nin altında nasıl titrediğine ve dağıldığına şahit olduğunda dayanamayıp boynuna yapışmıştı.
"Dejun~" cilve yaparak kendini büyüğünün eline ittirdi Hendery. Titremeye başlamıştı, gözleri yukarı kaymıştı zevkten.
Dejun onun bu tatlı hâline sırıtmasını büyütürken elinin ılık menilerle kaplanmasında izin verdi.
"Şimdi güzelim, bu işi biraz ileriye taşımaya ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli kamelya // wayv ✔️
Fanfiction[bxb] Hendery, yanında yaşayacağı ailenin küçük çocuğuna bakıcılık yapmak için evinden ayrılmıştı. Keşke hep evinde kalsaydı, hiç gitmeseydi o ailenin yanına... { Yedi Renkli Çiçek serisinin 3. kitabıdır. } ⚠️ Kitapta kan vb. şeyler içeren sahneler...