Hendery, Yangyang'a bakmaya başlayalı bir hafta geçmişti. Ortama oldukça uyum sağladığını hissediyordu. En basitinden, artık koca evin içinde kaybolmuyordu artık. Yangyang'a piyano çalıyor, kitap okuyor, onunla bahçede geziyordu. Dilediği yemeği -etrafı yakmamaya çalışarak- yapabiliyordu. Ayrıca Kun ve Ten ile oldukça iyi anlaşmıştı. Bu koskoca malikanenin -Hendery bu tür evlere ev veya villa değil de malikane dendiğini yeni öğrenmişti- içinde bir bilardo salonu bile vardı. Kun ile bilardo oynamayı sevmişti.
Hem Hendery, Yangyang ile ilgilendiği için Kun ve Ten rahat rahat vakit geçirebiliyordu. Hendery bir ara çiftin tutkulu öpüşmesine şahit olmuştu, ardından koşturarak uzaklaşmıştı oradan.
Şimdi de gece saat iki gibiydi. Hendery tüm gece kitap okuduğu için uyumamıştı. Dışarıda yağmur yağdığını duyduğunda kitabını kapattı, zaten iyice uyku bastırmıştı.
Kendisini derin bir uykuya bırakırken saçlarının okşandığını hissetti. Hoşuna gitmişti bu his. Gözlerini zar zor aralayıp saçlarına dokunan kişiye baktı. Fakat öyle uykusu vardı ki kendisini donuk bakışlarla süzen bir çift cam göz gördüğünü anlamamıştı bile.
O gece, Hendery, Yangyang'a iyi geceler öpücüğü vermeyi unutmuştu. Yangyang da öpücüğünü almaya gelmişti...
~~
Sabah uyandığında saçlarının ufak bir kısmının kesilmiş olduğunu fark etti Hendery.
Yine de o ne yaptı? Aldırmadı.
Şimdi de kolunun altına aldığı Yangyang'la mutfağa ilerliyordu yüzünde tatlı bir gülümseme ile. Tamam, bir oyuncak bebeğe yemek hazırlayıp yedirmek ona hâlâ çok saçma geliyordu ama çok da önemli değildi, sonuçta para kazanıyordu bu işten.
"Gel bakalım Yangyang, sana kahvaltı hazırlayacağım... Umarım evi yakmam."
Yangyang'ı bir sandalyeye oturttu ve en basitinden krep hazırlamaya karar verdi.
"Krep sever misin küçük adam?"
Yangyang'dan elbette bir cevap beklemiyordu, kendi kendine bir şarkı mırıldanarak krepleri hazırlamaya başladı. Piştiklerinde üstüne biraz çikolata sürdü, krepleri tabaklara eşit koydu ve oyuncak bebeğin çaprazındaki sandalyeye oturdu.
"Güzel duruyorlar, afiyet olsun Yangie."
Kendisini oyuncak bir bebekle konuşmaya alıştığı için delirmiş gibi hissetse de tuhaf bulmuyordu. Ne de olsa evde kendisini böyle gören yalnızca Ten ve Kun vardı.
En azından Hendery öyle sanıyordu.
Kahvaltı bittiğinde çalınan kapıyla Yangyang'a bakmıştı direkt.
"Misafir bekliyor muyduk?" diye sorsa da cevap almadı, bu yüzden bebeği kolunun altına sıkıştırıp kapıya yürüdü. Kapıyı açtığında karşısında kendisinden biraz uzun ve oldukça yakışıklı genç bir adamla karşılaşmıştı.
"Um..." diye bir şeyler geveledi ağzında, şaşırmıştı. Karşısındaki genç, Hendery'ye direkt flörtöz bir gülümseme verdikten sonra içeri geçmişti.
"Merhaba, sen Yang'ın yeni bakıcısı olmalısın. Ten ge bahsetmişti. O hâlde şimdiden kolay gelsin diyeyim, Yang çok yaramaz bir çocuktur."
Hendery, kendisiyle sanki kırk yıllık arkadaşmış gibi konuşan genç adama şaşkınlıkla bakıyordu hâlâ. Kendine gelebildiğinde onun peşinden gitti oyuncak bebekle.
"Sen de kimsin?"
"Ben Dejun, Xiao Dejun. Xiaojun de diyebilirsin, çok fark etmiyor. Şimdi..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli kamelya // wayv ✔️
Hayran Kurgu[bxb] Hendery, yanında yaşayacağı ailenin küçük çocuğuna bakıcılık yapmak için evinden ayrılmıştı. Keşke hep evinde kalsaydı, hiç gitmeseydi o ailenin yanına... { Yedi Renkli Çiçek serisinin 3. kitabıdır. } ⚠️ Kitapta kan vb. şeyler içeren sahneler...