HEPSİ İSTANBUL'UN SUÇU
Hiçbir şey söylemeden baktım yüzüne. Üstelemedi zaten.
Uyku akan sesi ve gözleri kendimi garip hissetmeme neden oluyordu..
"Bana battaniye getirir misin? Uyuyacağım. Sonra çıkacağız zaten."
Usulca salladım başımı.
"Olur."
Hızla arka odadan ona bir battaniye ve yastık kaptım ve geldim. Geldiğimde kanepeye iyice yayılmıştı ve gözlerini kapamıştı. Battaniyeyi üzerine örttüm ve mutfağa ilerledim.
Her hali güzeldi bu adamın..
Kendime güzel bir çay demledim. İnce belli bir bardağa doldurdum.
Kahvenin hakkı fincandı, çayın ki ise ince belli bir bardak..Salona geçip Mirza'nın karşısındaki masama kuruldum.. Düzenli nefes alışverişleri uyuduğunu kanıtlar nitelikteydi..
Çayımdan bir yudum alıp düşündüm.
Ben ki gerçek gülmelerimi bir hazine misali saklamış, yoketmişken bir bakışıyla nasıl birden açığa çıkarabildiğini düşündüm. Beni nasıl değiştirdiğini, beni benden nasıl aldığını düşündüm..
Bir ara kara sakalları dikkatimi dağıttı ama yine de düşündüm..
Bir bakışıyla nasıl beni eritebildiğini, nasıl alevsiz yakabildiğinu düşündüm. Beni hangi ara bu hale getirip, nefeslerimi nasıl bu kadar hızlandırabildiğini düşündüm..
Bir ara özenle dizilmiş siyah gür kirpikleri dikkatimi dağıttı.
Ama yine de düşündüm.
Ben benden başka ben bilmezken, içimden nasıl ona tapan bir Esved çıkarabildiğini düşündüm. Bir dokunuşun, bir sesin, bir nefesin insanı nasıl böylesine darma duman edebildiğini düşündüm.
Ben gibi ruhsuz bir kadına nasıl bu sözleri söyletip, yazdırabildiğini düşündüm.
Sonra uykusunda kaşlarını çattı, ardından gülümsedi..
O an anladım. Düşünmem yersizdi. Bu gülümseme, insanı katil bile edebilirdi..
_____________
Mirza uyandığında ona iyi bir kahvaltı hazırlayıp zorla ıhlamur içirmiştim.
Neymiş efendim ıhlamur ağzında kekremsi bir tat bırakıyormuşta, o bunu hiç sevmiyormuş.
"Git giyin. Yaman'ın yanına gideceğiz." demişti.
Sonra üzerine bir takım elbise istetmişti.
Ben de üzerimdekilerden kurtulup hızla yeni bir şeyler giymiştim. Ve şu an merdivenlerden iniyordum.
Onu salondaki meşhur boy aynasının önünde, simsiyah takım elbisesi içindeyken ve elindeki bordo kravatla boğuşurken buldum.
Bağlayamıyordu ve sinirden yüzü şekilden şekle giriyordu. En sonunda boynuna astığı karavatı alıp hızla kanepeye fırlattı ve bir küfür mırıldandı.
Ellerini beline yerleştirdi sinirli bir ifadeyle ve sonunda beni farketti.
Usulca ona yaklaşıp kravatı kanepeden aldım.
Uzun boyuna yetişmekte çok zorlanmasamda yine de benden uzundu. Kollarımı kaldırdım ve kravatı boynunun iki yanından aşağı sallandırdım.
Elim göğsüne çarptığında derin bir nefes aldı.. Geri verdiğinde yüzüme çarptı nefesi..
Ah ne güzel histi!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KÖRÜKLERİ
RomanceBir kadın vardı; Kirpik uçlarından dudaklarına inmek en az üç gün sürerdi. Dudakları yangın.. Dudakları infaz.. Beni ne zaman öpse aklım ellerimde titrerdi. Gözlerinde iki ton; biri masal, diğeri gerçek. Ve SİYAH o günlerde çok eğlenceli bir renkti...