6.2K 727 236
                                    

sooah;
JISUNG

MINHO BANA YAZDI

MINHO

BANA

YAZDI

JISUNG

LAN

GÖRSENE

JISUNG

MALI

GÖRSENE

BENİ

HASSİKTİR

BİR DAKİKA

NE

NE

NE

<•>

minho;
Soo Ah

Selam

görüldü

leeminho;
Jisung benimle revirde

En yakın arkadaşı olduğundan sana haber vermem gerek diye düşündüm

görüldü

yazıyor...

sooah;
Hemen geliyorum

<•>

sooah;
LAN GERİZEKALI

NEDEN ONUNLA REVİRDESİN?

NE OLDU SANA?

AH GELİYORUM DUR DUR

<•>

Elimdeki buz torbasını başıma koyarken, eş zamanlı olarak da sakinleşmeye çalışıyordum. Evren bana oynuyordu ama ben savunma bile yapamıyordum. Derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım.

Minho hariç başka yerlere odaklanmaya çalıştım. Ama doğrusu bu özenle işlenmiş duvar bile kendinden utanmalıydı. Her yerden büyüleyici göründüğünden gözlerimi ondan almam biraz zordu. Fakat evdeki onca çalışmam bu günler içindi.

Hadi Jisung yapabilirsin... Sadece sevdiğin çocuk... Ona bakmadığın için ölmezsin. Ayrıca onu her zaman görebilirsin. Bakma. Birkaç dakikalığına bakma... BAKMA. BAKMA DİYORUM. NEDEN BAKIYORUM?

"Daha iyi misin?"

Güzel ses tonu kulaklarımda yankılandığında iç sesimle olan savaşım sona ermiş ve mecburen ona bakmıştım. Endişeli gibi durmuyordu ama kötü çocukları anlamak her zaman zordu.

Elleri cebinde bir modelinkine taş çıkarabilecek vücuduyla karşımda dikiliyordu. Tuttuğum buz torbasını hayranlıkla düşürmemek için çabaladım. Fakat şu durumda iki işi birlikte yapmam mümkün değildi.

Dilim tutuklanmıştı ve susma hakkına sahipti. Avukatı, ki bu da Soo Ah oluyordu, gelene kadar konuşmak istemeyen suçlu rolüm; öncekinin peşinden bir soru daha yöneltince bitmişti.

"Yong'un attığı toplar nedense hep seni buluyor."

Ortamın gerginliğini azaltmaya mı çalışıyor? Yoksa benimle dalga geçmek için uygun ortam mı hazırlıyor? Arkadaş mı olmak istiyor? Ben onunla arkadaş olamam...

"Pek konuşkan biri değilsin anlaşılan." hemşirenin masasına doğru yaslanıp beni baştan aşağı süzdü. Parmaklarının arasına bir tane kalem alıp oyalanmaya başladı.

Pekala, o zaman sıra bendeydi. Ne amaçla oluyor olsun sonuçta benimle konuşmaya çalışıyordu.

Kuru bir öksürüğün ardından, yattığım yerde doğruldum. Hareketimle, yere eğik başını kaldırmadan bakışlarını direkt bana yöneltmişti. Bu daha da heyecanlanmama sebep olmuştu.

Gergince buz torbasını başımdan çektim. Havalı görünmeye çalışarak bir duruş sergiledim. Tek isteğim komik görünmemekti.

"Yong her zaman topu bana atar. Bu onun altın kuralı." dedim göz devirerek. Saniyeler önceki gayemden farklı olarak şimdi sinirliydim. Kendi dertlerim bitmiyormuş gibi bir de benimle uğraşan biri vardı. Sürekli zorbalık ediyordu. Öğretmenlerin desen umrunda değildi.

"Nasıl yani?" omuz silktim. Bacaklarımı bağdaş yapıp kendime doğru çektim. Duvara yaslandım. Gözlerim, elimde oynayıp durduğum buz torbasındaydı.

"Bana zorbalık ediyor işte. Kendince eğleniyor beyefendi." neler anlattığımın farkına vardığımda gözlerim irileşti. İşim gücüm yoktu bir de sevdiğim çocuğa nasıl zorbalık gördüğümü mü anlatıyordum? Yüzümü buruşturdum.

Salak Jisung, salak Jisung! İstersen bir de gidip nasıl ona sırıl sıklam aşık olduğunu anlat da iyice rezil ol. Aptal!

"Söylediklerimi unutabilir misin?" dedim zaten eksilere kadar indirdiğim seviyemi az daha indirirken. Adeta taksit taksit lig düşerken bana sadece baktı. Bu hayır mı demek oluyordu?

Ah Tanrım o kötü çocuk. Tabii ki dediklerimi yapmayacak.

Yutkundum. Cevabının olumlu olmasını bekliyordum. Fakat umduğumun aksine sadece izledi. Uzun uzun izledi.

Daha fazla dayanamayıp bıkkınlıkla karışık bir nefes vermiştim. Tanrının sevdiği kulu olmak için canımı verirdim. Şu an hafızasını kaybetsin ve son iki dakikayı hiç hatırlamasın isterdim.

Dudaklarımı ıslattım. "Muhtemelen ezik olduğumu düşünüyorsun." dedim gülerek. Belki de böyle yaparak farklı bir imaj yakalamıştım kafasında.

Çekip gitmesi en büyük hayalimken, o sinirle gözlerini devirdi. Kalemi masaya bırakıp yanıma geldi. Buz torbasını uzun ve ince parmaklarıyla kavrarken konuştu. "Şunu doğru düzgün koy, başın ağrıyacak sonra."

Öncesinden daha yakındık. Tamam, aramızda hatrı sayılır bir mesafe yoktu ama yakındık işte. Benden uzun olduğundan tepemden doğrudan gözlerime bakıyordu.

Neden böyle yapıyor???? Ben hiç iyi değilim!!! Soo Ah gelsene be!!!

İlk defa bu kadar hızlı kabul edilen duam, gerçekleştiğini belli edercesine kapı tıklatılmıştı. Minho benden uzaklaştı ve o sırada içeriye kankam olacak zamansız şerefsiz gelmişti.

Nihayet gelebilmişti prenses. Sırf ikimiz yalnız kalalım diye sekiz basamaklı merdivenlerin tanesini bir dakika çıktığına yemin edebilirdim.

Önce ikimizi birlikte gördüğünden sırıtmış, ama daha sonra beni hatırlayınca endişeyle yanımda yerini almıştı.

"Ne oldu sana?"

"İyiyim, bir şeyim yok." ayağa kalkıp buz torbasını diğerlerinin yanına, tekrar mini dolabın için koydum. Kapı kolunu tutup aşağı indirdim. Sevgili arkadaşım beni hala soru yağmuruna tutuyorken, unuttuğum şeyle geri döndüm.

"Teşekkür ederim Minho."

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin