"Beklediğimden daha güzel olmuş." projeyi teslim etmemiz gerektiğinden ilgili hocanın yanına gitmiştik. Büyük ihtimalle Yong'un bulunduğu bir gruptan çok da beklentisi olmamıştı. Ama diğer herkes gerçekten çalışmıştı. Özellikle ben olmadığım zaman daha fazla efor sarfetmişlerdi.
"Güzel... Hepiniz dersten geçtiniz." projeye katılmadan bile dersi geçiyordum. Yani benim açımdan pek de bir şey değişmemişti. Yine de sadece başımı sallayıp verilen ödülle yetinmeyi tercih etmiştim.
Hoca, gururlu bakışlarıyla bana döndüğünde istemeden yüzümde bir gülümseme belirdi. Öğretmen yalakası değildim ama saygı mühimdi nihayetinde.
Elini omzuma koyup beni tebrik etti. "Zaten senin gibi bir öğrencinin olduğu grupta başarısızlık olamaz." duyduğum sözler ne kadar beni poh pohlasa da, aslında yanlıştı.
Benden daha çok arkadaşlarım çalışmıştı. Bu yüzden başımı iki yana salladım. Diğerlerini göstererek asıl başarının onlar olduğunu söyledim. Şaşırmıştı. Yine de az önceki gibi onları da tebrik etti.
Altımız birlikte sınıftan çıktık. Soo Ah, ilk dersten beri kantine gitmek istediğinden ve onu sürekli ertelediğimden dolayı beni merdivenlere doğru çekmeye başlamıştı. Göz devirdim. Öğle arasının neredeyse tamamını orada geçiriyorduk. Sınıfta duramıyorduk.
"Ne alacaksın yine?" omuz silkti. Peşin sıra çikolata isimleri saydığında kıkırdadım. Abur cubur seven biriydi. Fazla tüketmezdi ama gördüğü zaman da az da olsa yerdi. Genelde yediklerini ben hariç kimseyle paylaşmazdı.
"Çikolatalar benden." anında arkadan çıkan Minho ile irkilmiştim. Bir elini omzuma koyduğunda tahmin edeceğiniz gibi kalbim hızlanmıştı. Onun bir hareketi engelletemediğim bir şekilde beni etkiliyordu. Yapabileceğim tek şey bunu belli etmiyor olmayı ummaktı.
Şaşkınca ona doğru döndüm ve neden bizimle geldiğini anlamaya çalıştım. Sorar bakışlarımın altındaki manayı çakmış olacak ki gülümsedi. "Arkadaşlarımla kantine gidemez miyiz?"
"Biz ne zamandır arkadaşız?" Soo Ah bende ağzına vurmak isteyi uyandıracak türden cümlelerini sıraladığında, bu sefer baktığım kişi o idi. Normal ama bir o kadar da sinirli ifademi ona sunduktan sonra samimi halimi geri getirdim.
"Sizi bekleyemem. İnelim hadi." dedim her zamanki gibi havalı olmaya çalışarak. Bu arada olmadığıma yemin edebilirdim. İkisinden önde merdivenleri indim. Arkadan sessizce geliyorlardı. Soo Ah bana sürekli çilekli süt gönderen platoniğimle Minho'yu bağdaştırmadan edemiyordu. Haliyle ona karşı hep bi mesafeli oluyordu.
Açıkçası Minho olduğunu düşünmüyordum. Ne kadar yaptığı son hareketler şüphelenmeme sebep olsa da, Danbi'yi kıskanması bu düşüncemi direkt alt üst ediyordu.
Kantin sırasının neredeyse yok denecek kadar az olduğunu gördüğümde gülümsedim. Soo Ah'ı önüme çekip, o tarafa doğru ittim. Nihayetinde ben bir şey almayacaktım. Onun için buraya gelmiştik.
Dengesini kaybetmemek adına direğe tutundu. Bana sinirle baktı. İçten içten sövdüğünü biliyordum ama umrumda değildi. Arkadaşlar bugünler için vardı.
Minho da onun arkasına sıraya girmişti. Yanlarında dikilmek yerine, oturabileceğimiz bir masa bulma fikri daha mantıklı gelmişti.
Gözüme kestirdiğim fazla ortalarda olmayan masaya ilerledim. Bugün hava güzeldi, haliyle herkes bahçedeydi. Sakat arkadaşım ise kantinle aşk yaşadığından mütevellit buraya resmen bağlıydım.
Telefonumu çıkarıp kuzenlerimden gelen mesajlara baktım. Her zamanki gibi Chan hakkında dedikodu yapılmıştı. Onlarla olan iki grubum vardı. Bir tanesinde Chan yoktu. Onun yerine Soo Ah vardı. Bir diğerinde ise sadece kuzenlerimle ben vardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arcane ✧ minsung
Fanfictionarcane; sır, gizemli, sadece çok az kişi tarafından anlaşılır şey Jisung her zaman buna sahipti ama ona çilekli süt gönderen platoniğinden sonra işler biraz daha değişti.