"Misafirler gelmeye başladı." dedim kuzenimle içeri gelenleri karşılarken. Bir yandan da en yakın arkadaşımı arıyordu gözüm. Görüşmeyeli beş yıldan fazla olmuştu ve sonunda onu görme şansım vardı.
"Gergin misin?" hiç tanımadığım birine selam verdikten sonra, onun kız tarafı olduğunu anlayıp göz devirdim. Bütün ailesine tavır yapma kararı almıştım ama kimseyi tanımadığımdan bu biraz zordu.
Hyunjin, damat olarak kapıda benimle dikilirken sorduğum soruyu biraz düşündü. Dudaklarını ıslatıp dalgın bakışlarını yerde gezdirdi. "Evet." dedi en sonunda dürüst bir şekilde. O kabullenmese bile şu anki halinden belliydi. Evlenmek ciddi bir meseleydi. Haliyle bu kararı alan herkes ister istemez gerilebilirdi.
"Peki iyi anlamda mı?" başını iki yana salladıktan sonra omuz silkti. Yutkundu. "Bilmiyorum." şaşkın ifademi ona yöneltip ne dediğini idrak etmeye çalıştım. Düğün gününde evlenmek isteyip istemediğinden emin değil miydi? Alayla sırıttım ve biraz gerimizdeki gelin odasını işaret ederek konuştum.
"Orada evlenmeyi bekleyen bir kız var Hyunjin, bu şaka değil." yine beni onayladı. Sonra her şey aklından gitmiş gibi misafirleri karşılamaya devam etti. Gelen gidenin yaklaşık yüzde altımışını tanımıyordum. Kız tarafı oldukça kalabalıktı. Bu yüzden büyük bir yer kiralanmıştı.
Kolumda bir el hissettiğimde soluma doğru döndüm. Felix, hayli ciddi bir şekilde diğer kuzenimize hiç bakmadan bana odaklandı. "Soo Ah geldi mi?" kafamı hayır anlamında salladım. Benim gibi bir bekleyeni daha vardı hanımefendinin.
Durup bir an beyin fırtınası yaptım. Acaba gelmeyecek miydi? Biletini aldığına dair bir mesaj hatta bir instagram gönderisi bile görmüştüm. Ama düğün başlamak üzereydi ve biraz daha geç kalırsa yetişemeyecekti.
"Belki de gelmekten vazgeçmiştir." dedi benimle aynı düşündüğünü belli ederek. Olağandı ama öyle bir şey yapacağını düşünmüyordum.
Felix olduğu yerde kalırken ben de misafirlere bakmaya geri döndüm. Güler yüzümü, Minyoung'un akrabası olduğunu düşündüğüm herkese bozuyordum.
Konuşmanın üzerinden henüz bir iki dakika geçmişti ki, beyazlar içindeki arkadaşım girdi salona. Gelinlik yoktu tabii üstünde ama giydiği kıyafet onu o kadar narin, güzel ve göz kamaştırıcı gösteriyordu ki her an gelinin yerine geçebilecek nitelikteydi.
Ben, Felix ve Hyunjin; üçümüz de ağzımız açık bir şekilde Soo Ah'a bakarken, o kıkırdadı. Peşinden aklına gelen şeyle biraz daha ciddileşti. "Amerika'da olduğum için davetiyeyi alamadım. Girebilirim değil mi?" dedi alaycı bir tavırla.
O an fark etmiştim ne kadar özlemle dolup bittiğimi. Koskoca beş sene... Beş sene sonra işte karşımdaydı. Ben nasıl yirmilerinde bir adam olmuşsam, o da yirmilerinde bir kadın olmuştu ve biz birlikte büyüyememiştik.
Sarılmak adına kollarımı iki yana açtığımda, tereddütsüz hızlıca gelip beni sarmaladı. Yüzümde oluşan istemsiz tebessümün otuz iki dişimi de belli ettiğine yemin edebilirdim.
"Seni özledim."
"Ben de." on sekiz yaşındayken onu son kez görmüştüm ve şimdi karşımda yirmi üç yaşındaki hali duruyordu. Keşke dedim içimden... Keşke on dokuz, yirmi, yirmi bir, yirmi iki yaşları da hep benimle geçseydi.
Daha fazla uzatmadan kollarımı kendime çektim. Diğerlerine de selam vermesine izin verdim. Hyunjin, tam anlamıyla gerginlikten terliyordu. Gözlerini arkadaşımdan alamıyordu. Bu da bariz ortadaydı.
Bütün misafirler karşılanıp içeri alındıktan sonra kapıları kapatmış, gelini beklemek üzere sandalyelerdeki yerlerimizi almıştık. Minho ile yanyana oturmuştuk. Hemen önümde ise en yakın arkadaşımla diğer iki kuzenim duruyordu.
Salon beyaz, toz pembe ve pastel mavi tonlarıyla döşeli olmasına rağmen, gelenler hiç ona uygun giyinmemişti. Buna ben de dahildim. Minho, hatta damadın kendisi bile. Yine de kuzenim diye demiyorum, çok yakışıklı görünüyordu.
Gelinin gelmesini bekliyorduk. Bakışlarım önümüzdeki platformda duran Hyunjin'deydi. Sürekli derin derin nefesler alıyor ve gözlerini kapatıyordu. Bir sorunu olduğu belliydi ama bana söylemedikçe ben de sormayacaktım. Bugün huzurumu kaçırmak gibi bir planım yoktu.
Erkek arkadaşım ve şahşıma doğru olan gözler zaten yeterince sinirimi bozuyordu. İkimiz birlikte olması mı, ya da Minho'nun aşırı yakışıklı olması mı sebepti bilmiyordum. Ama yine de hoş değildi.
"Çocuklar, Hyunjin terliyor mu bana mı öyle geliyor?" Chan gülmemek için kendini zor tutarken arkasını döndüğünde hiç kontrol etmeye gerek duymadan başımı olumlu anlamda salladım. Bunu birkaç dakika öncesinde zaten fark etmiştim.
"O iyi mi?" diye sordu Soo Ah. Aslında onun yanında oturmak istemiştim ama sol tarafımda kız tarafından bir amca yayılıyordu. Fazla takmamaya çalışmak en iyisiydi. "Evlenmenin verdiği gerginlik olmalı. Ne de olsa daha çok genç."
Arkama yaslanıp sakince saniyeleri saydım. Her dakika ortam biraz daha geriliyor gibi hissediyordum ama bunu dile getirmek yerine kendime saklamayı tercih etmiştim.
Bir süre sonra Felix ve Soo Ah yerlerinden kalktıklarında kaşlarımı çattım. Belki de düğün şimdi başlayacaktı, ama onlar hiç umursamadan salonun dışarısına ilerlediler.
Peşlerinden gitmek adına ayaklanmaya niyetlendiğimde Minho beni durdurdu. Ciddi bir ifadeyle ileriye doğru bakıyordu. Birisini izliyor gibiydi. Odaklandığı yeri bulup ben de inceledim. Hyunjin yanına gitmemizi işaret ediyordu.
Chan'ı da dürtüp insanlardan izin isteyerek arka odalardan birine geçtik. Damadımız da bizi hazırda bekliyordu. İçeri girdiğimiz an heyecanla etrafına bakındı. Peşinden omuzlarımdan tuttuktan sonra titreyen sesiyle konuştu.
"Evlenmek istemiyorum." gözlerim irileşti. Sadece bir kapı ötemizde yüze yakın misafir vardı. Hazırlanmakta olan bir gelin, ve şahit olarak da Minho ve ben vardık. Ne kadar Minyoung kabul etmese de, düğün onun istediği gibi olduğundan şehitlerin ikisini de Hyunjin seçmişti ve ben erkek tarafı olurken, erkek arkadaşım kız tarafı olmuştu.
"Şaka dimi?" başını iki yana salladı pişmanlıktan ağlamak üzere olan kuzenim. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Bu da yardım etme isteğimi giderek daha da artırıyordu. "Neden?" diye sordum bu sefer. Minyoung ile ilgili bir sorun mu vardı bilmeliydim.
Yutkundu. "Chan haklı. Minyoung beni gerçekten sevmiyor." buna inanmak üçümüz için de zor olmuştu. Ne zaman ikisini birlikte görsek birbirlerine aşkla bakıyorlardı. Tamam, belki canım kuzenim pek de öyle değildi ama kız arkadaşı öyleydi.
"Fazla gerginsin dostum. Mantıklı düşünemiyorsun."
"Ben iyiyim Chan. Minyoung benimle hırsından evleniyor." hayatım her bir şokla hint dizisine dönerken, en sonunda hangimiz katil olacağını gerçekten merak etmeye başlamıştım. Dudaklarımı ıslatıp omuzlarından tuttum.
"Düzgün anlat şunu." Minho da bir hayli şaşkın bir şekilde öne çıktığında Hyunjin her şeyi anlatmıştı. Sahte gelinimiz sadece gösteriş olsun diye onunla evleniyordu. Çok geç olmadan bunun duyulmuş olması harikaydı. Aksi takdirde bir de boşanma işlemleriyle uğraşmak zahmetliydi.
"Hem... Ben de onu sevmiyorum." Minho en sonunda patlayıp kahkaha atmaya başladığında, bir an olsun neden bu ailede olduğunu sorguladığını düşündüm. Haklıydı da. Benim için öz olmalarına rağmen ben bile sorguluyordum.
"Sen de mi Soo Ah'a aşıksın?" dedi imalı ses tonuyla. Sessizlik oluşunca Chan da gülmüştü. Aklıma gelen ikiliyle duraksadım. Felix'le nereye gitmişti?
Kapımız tıklatıldığında, gözler aynı yerde toplanmıştı. Hwang Teyzem duygulu ama mutlu haliyle bizi salone geri götürmeye çalıştı. O sırada Hyunjin ona duyurmadan bizimle konuşmayı başarmıştı. "Ne yapın edin, bu düğünü engelleyin."
Ayrılmadan önce elimden geldiğinde yüksek ama bir yandan da sadece bizim duyabileceğimiz bir seviye ekledim. "Bir planım var. Harika değil ama işe yarar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arcane ✧ minsung
Fanficarcane; sır, gizemli, sadece çok az kişi tarafından anlaşılır şey Jisung her zaman buna sahipti ama ona çilekli süt gönderen platoniğinden sonra işler biraz daha değişti.