5.1K 651 250
                                    

"Jisung, dördüncü bölümün kağıdı sende mi?" Danbi'nin sorusuyla başımı kaldırdım ve onu onayladım. Cevabımla yanıma gelmişti. Proje için bu sabah topladığımız her şeyi bir araya getirmeye başlamıştık.

Okulun çalışmamız için ayarladığı ofisteydik. Ne çok büyük ne de çok küçüktü. Fakat altı kişi için de ayrı ayrı çalışma masası sığacak kadar genişti.

Danbi kendi elindeki kağıdı benim önüme koyup, benim elimdekini almıştı. Birbirleri ile karşılaştırmaya başlamıştı. O söylemeden yaptığı şeyi anladığımda ona yardımcı olmak istemiştim.

Bir farkı gördüğümde kalemle işaret ederek gösterdim. "Şurada bir fark ama fazla göze batar mı bilmiyorum." dedim dürüst bir şekilde fikrimi beyan ederek. Gülümseyerek bana baktı. Kıkırdadı. "Haklısın evet."

Masaya oturup biraz da öyle bakındı. Bu sırada ben de bilgisayarla olan yarım kalmış işime devam etmiştim. Telefonuma peşin sıra mesajlar geliyordu. Bu ya az ötedeki Soo Ah'tı, ya da çok sevgili kuzenlerim dedikodu yapıyordu ve günah keçisi de sevdiği kıza henüz yeni açılmış olan Chan Hyung'tu.

Ne kadar şu an onlara katılmak istesem de platoniğim yüzünden katıldığım projenin üstlendiğim kısmını bitirmeye çalışıyordum.

Sahi, ona dair en ufak bir şey bile öğrenememiştim ve çilekli sütler de ikiden sonra hiç gelmemişti. Soo Ah ile bunun bir tesadüf olabileceğini, yanlışlıkla bana verilmiş olabileceğini bile düşünmüştük.

"Jisung, şuraya bir bakar mısın?" Danbi, yine aynı kağıdı bana uzattığında ellerim hala bilgisayardayken başımı ondan tarafa döndürdüm.

"Şöyle olsa daha iyi olmaz mı?" derken örnek sunduğu veriyi de beraberinde söylemişti. Kaşlarımı çattım. Dudaklarımı büzüp biraz düşündüm. Haklıydı. Başımı aşağı yukarı hareket ettirdim ve tebessüm ederek ona katıldığımı belirttim.

Tekrar klavyeye odaklanıp, raporu yazmaya devam ettiğimde; bu sefer ilgi odağı ben olmuştum. Hayran kaldığını anlamak zor değildi ama neye hayran kaldığını anlamak öyleydi. Çünkü yaptığım tek şey rapor hazırlamaktı.

"Çok hızlı yazıyorsun." bunu daha önce fark etmemiştim doğrusu o yüzden tepki vermedim. Sadece bilgisayara biraz uzaklaşıp parmaklarımı kıpırdattım. Ağrımaya başladıklarında yeni yeni farkına varıyordum. "Ah, evet. Sanırım alışık olduğumdan."

Yong, oturduğu tekerlekli sandalyeyi kaydırarak yanıma geldiğinde göz devirdim. "Bu kadar çok bilgisayara baktığın için salaklaşmış olmalısın."

Her zamanki benimle uğraşmaya başladığında, ben de her zamanki gibi susabilirdim ama istemedim. Aksine yüzüne bakıp karşılık verdim.

"Sen de her şeyi burnuna soktuğun için dövülmüş olmalısın." sinirlenip, öfkeli gözlerini bana dikti. Ayağa kalkmaya hazırlandığı sırada Soo Ah tarafından geriye çekildi. Benden korkmuyor olabilirdi ama benim arkadaşım korkulacak kişinin ta kendisiydi.

Masayla orantılı bir şekilde durdu ve ona söylenecekleri bekledi. "Bu verileri tam olarak çıkarmadan buradan gidemeyeceğini biliyorsun dimi?"

Yutkunarak kafasını salladı. Bu da benim avantajımdı. Belki kendimi koruyamıyor olabilirdim ama canımı emanet edebileceğim biri vardı.

"Oyunlarla ilgileniyor musun?" diye sordu bu sefer Danbi. Sandığının tam tersine oyunları sevmezdim. Kuzenim Felix'e sürekli olarak kaybediyordum. Kendisi çok iyi olduğundan değildi, benim çok kötü olmamdan dolayıydı.

"Pek değil aslında. Sen?" benimle konuşmak istediğini düşündüğümden sohbeti devam ettirdim. Fakat o bana cevap veremeden araya biri girmişti.

Minho, elindeki yaklaşık on tane kağıdı önüme bırakıp kollarını göğsünde birleştirmişti. Gerileyip konuştu. "Danbi bana yardıma gelsene. Bence Jisung bunları kendi halledebilir."

Yüzüne bakmadan birkaç saniye durdum. Neden böyle yapıyordu? Kağıtları alıp toparladım. Az önceki neşemden zerre iz kalmamıştı. Ekrana odaklandım. Bir rapora geçecek olduğum kağıtlara bir de klavyeye bakarken hala yanımda olan ikiliye cümlelerimi yönelttim.

"Sizin yardımınıza ihtiyacım yok. Soo Ah ile yaparım. Teşekkürler Minho." elimi çenemin altına destek olması için koydum. Onlar gitmeden önce son kez sağıma dönüp Danbi'ye sonra konuşabileceğimizi söyledim. Beni onaylayıp yerine oturmuştu.

Dediklerim yüzünden yardım adına sandalyesiyle gelen Soo Ah, bana şaşırmıştı. İrileşmiş gözlerle nasıl Minho'ya trip attığımı merak ediyordu.

Başını omzuma yasladı. Kalemin arkasıyla oynarken kısık sesle konuştu. "Neden ona trip attın?" gözlerimi kısıp yazdığım şeye dikkatimi verdim. "İkisinin arasında bir şey var." dedim asık yüzümle.

"Ne? Saçmalama. Onlar yakın arkadaş."

"Az önce Minho'nun Danbi'yi nasıl kıskandığını görmedin mi?" derin bir nefes verdim. Göz ucuyla ikisine baktığımda koyu bir sohbet içinde olduklarını gördüm. Başımı iki yana salladım. "Konuşmasak olur mu? Şu projeyi bitirelim."

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin