Minho'nun kaldığı kapının önünde durduğumda derin bir nefes aldım. Onu benim pijamalarımın içinde görmeye hala alışamamıştım. Beni derinden etkilemeye devam ediyordu.
Birkaç saniye yanlış bir şey yaptığımı düşünmüştüm. O sırada karşımdaki kapıyı açmış ve göz göze gelmiştik. Dudaklarımı büzüp doğal davranmaya çalıştım. Onun yanında utanıyor olmak elimde olmadan gösterdiğim bir eylemdi.
"Daha ne kadar orada bekleyeceksin?" dediği gibi saatlerce duramayacağımdan içeri geçip kapıyı kapatmasına izin verdim. Zaten ezbere bildiğim odada yatağa oturduktan sonra neden geldiğimi biraz sorguladım. Sırf resme bakmasın diye öylesine bir engelleme yöntemi uygulamıştım.
Benim yanıma oturup, farklı olarak saniyeler sonra uzanmayı tercih etmişti. Sırtımı duvara yaslayıp kalbimin hızlı atışının duyulmaması için dua etmeye başlamıştım.
Başını hafif sağa doğru eğip, ellerini boynuna dayadı. Tek kaşını kaldırıp beni uzun uzun inceledi. Yutkundum. O bana böyle bakarken ben sakin kalmazdım. "Ee?" dedim garip havayı biraz olsun yumuşatmak adına. Sırıtıp cümlemi tekrarladı. "Odama gelen sensin."
Haklı olduğunu bildiğimden ve saçma sapan bir şey yaptığımı da bildiğimden içime kapanmak istiyordum. Pes ederek ona karşı aynı Soo Ah'la olduğum gibi olmaya çalıştım. "O resmi görmemen için her şeyi yapardım."
Doğrulup yakınlaşırken, alaycı bir tavırla "Her şeyi mi?" diye sormuştu. Gözlerim irileşti. Elimle onu uzaklaştırdığımda kıkırdamıştı. Yastığı kucağına alıp kendi ellerini de üzerine koydu. Öylesine geçen birkaç saniyenin ardından sessizliği bozan ben olmuştum.
"Benimle sevgili olsana." demiştim aniden. Bu mevzu çok uzamıştı. Bana gerçekten şaşırdığını belli ederek dönmüştü. "Çok mu odunsun Han? Sorulacak zaman mı bu?"
Omuz silktim. "Sormadım ki." göz devirdi. Ardından parmaklarını parmaklarımın arasına geçirmiş ve elimi tutmuştu. Oraya odaklanarak sırıtmıştı. "Zaten sevgiliyiz." dediğinde utanmama rağmen sessiz kalmayıp karşılık vermiştim.
"Değildik. Artık öyleyiz."
"Öpüşüyorduk Han." sürekli şunu söyleyip durması beni her seferinde bitiriyordu. Ayrıca o zamanı hatırlamama da sebep oluyordu. Derin bir nefes alıp verdim. Bu çocukla geçirdiğim her saniye ölümüme koşuyormuş gibi hissetmem normal miydi?
O an, istemsizce diyeceklerim için kelimeleri özenle seçtim. Hazır olduğumu düşündüğümde ağzımı araladım. Bana bakarken ışıldayan gözlerine odaklandım. "Sana güveniyorum...Seni seviyorum." bugün duyduklarına inanamıyordu. Onda bende her zaman bıraktığı gibi bir şok etkisi bırakmak hoşuma gitmişti doğrusu. Daha sık böyle davranmam gerektiğini kendime not etmiştim.
"Neden bir anda bunları söyledin?"
"Danbi olayından sonra hala eskisi gibi düşündüğümü sanmanı istemedim." başını aşağı yukarı sallamıştı. Vücudunu benden tarafa döndürmüş, kısa bir süre bir şeyi kontrol ediyormuş gibi sessizliği dinlemişti. Kaşlarımı çatarak ben de ondan tarafa yöneldim. "Sorun ne?"
"Bence artık zamanı geldi." ben anlamadığımı belirtmek üzereyken dudaklarımdaki tatlı baskıyla susmuştum. Onun gözlerinin kapalı olduğunu gördüğümde, farkında olmadan ben de kapatmıştım. Yavaş ve sakin gelişen bu öpücük hiç bitmesin istemiştim.
Haftalarca birikmiş yorgunluğuma iyi gelen tek şey öpücüğü olmuştu. Elimi tuttuğu elini hiç hareket ettirmedi. Boşta kalanla yüzümü tutmuştu. Ben ise öbür elimle sadece omuzuna yetişebilmiştim.
Ayrıldığımızda, sarhoş gibiydim. Lee Minho'nun beni sarhoş ettiği kesinlikle doğruydu. Gözlerime bakıp hala aynı yerde olan elini oynattı. Çenemde tutup sırıttı. Beni bir kere daha kendine çekip bu sefer öncekinden çok daha kısa bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Sonra bir daha ve bir daha... İkimiz de gülmeye başladığımızda kollarını belime sarmıştı.
"Sonunda kendini öptürdün."
"Ne yani? Her gelene kendimi öptüreyim mi?" iki yana salladı başını ve bir anda ciddi kesilerek, "Asla." dedi. Minho'nun beni ilk defa kıskanmış olması, güzel bir duyguydu. O an, daha öncekilerin bile benden ötürü olmuş olabileceğini düşündüm. Sahi, yoksa Danbi'yi değil de beni mi kıskanıyordu? Daha sonra sormak için aklıma kazıdım bu soruları.
"Seni benden başka kimse öpmemeli." diyerek konuyu uzattı. Onu üzüp üzmeyeceğini bilmediğimden birkaç saniye, kafamdakini söylemekle söylememek arasında kalmıştım. "Minho, sen benim ilk öpücüğüm değilsin."
Ani bir hareketle benden uzaklaşmış ve gözlerini kocaman açmıştı. Güldüm. Sanırım ilk öpücüğüm olmak istiyordu ama üzgünüm... O ünvan çoktan Soo Ah tarafından alınmıştı. Sinirli ifadesini koruyarak sordu. "Kim o zaman?"
"Soo Ah." ayağa kalktım. Saat epey geç olmuştu odama gitmem gerekiyordu. Minho'yu da uyuması için bıraksam iyi olacaktı. Beni durdurdu ve daha detaylı bir anlatım istedi. Göz devirdim. "Çocukken yanlışlıkla oldu işte. Onun da ilk öpücüğü ben değilim zaten." bu sefer aklı karışmıştı. Omuz silktim. Yine kim olduğunu sorunca, "Hyunjin." diye cevaplamıştım. Onlarınki de bir istemeden gerçekleşen andı ama yine de bu öyle olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
"Soo Ah neden herkesi öpüp duruyor?" kıkırdadım. Arkadaşımı özlediğimi fark ettiğimde, henüz biraz önce telefonda konuşmuştuk. Ama hep yanımda olmasına alıştığımdan bazen böyle garipsiyordum.
"Neyse. İyi geceler." sevimli bir tebessümle odadan ayrılacaktı. ki elimi tuttu. Açtığım kapıyı kapatıp bana sarıldı. Fazla düşünmeden ben de ona sarıldım. "Benimle uyusana." gözlerim normalde olandan daha fazla irileşince, sevgilim görmemesine rağmen şaşırdığımı anlamıştı. Hafifçe sırtıma vurup kıkırdadı.
"O anlamda değil... Sadece seninle uyumak istiyorum." birinin bizi görüp göremeyeceğinden kısa süre emin olduktan sonra onu onayladım. İkimiz birlikte yatağa geçip uzanmıştık. Arkamdan saniyeler öncekinden farksız olarak bana sarıldığında gülümsemeden edememiştim.
Yorganı hafifçe üzerimize çekmiş ve en azından bacaklarımızın üşümemesi için uğraşmıştı. Uykulu bir tonda konuşmuştu. "Garip hissettiriyor."
Alayla devam ettirdim sohbeti. "Bir erkeğe sarılarak uyumak mı?" başını iki yana salladı ama bana sımsıkı sarıldığı için bu biraz imkansızdı. "Sevdiğim çocuğa kavuşmuş olmak." dudaklarımı ıslattım ve gülümsedim. Benim için de yeni bir şeydi sonuçta.
Gözlerimi kapattım ve onun gibi uyumak için bedenime izin verdim. İlk defa bu kadar huzurlu ve rahat uyumuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arcane ✧ minsung
Fanfictionarcane; sır, gizemli, sadece çok az kişi tarafından anlaşılır şey Jisung her zaman buna sahipti ama ona çilekli süt gönderen platoniğinden sonra işler biraz daha değişti.