Bazı insanlar vardır; kan kusar kızılcık şerbeti içtim der. Sarsılmazlardır. Başları daima dik, bakışları mağrurdur. Zayıflıklarını hiçbir koşulda göstermezler. Chanyeol gibi.
Bazı insanlar vardır; şerbet tükürür kan kustum der. Onlar ise.. Onlar asla yenilmez. Sizi kan kustuklarına öyle bir inandırırlar ki azıcık bile şüphe duymazsınız. Oyunlarını çok güzel oynarlar. Jongin gibi.
En külyutmaz insanı bile kandırabilme potansiyeline sahip bu adam hep bir adım geriden gelir, gölge gibi takip eder, satranç tahtasındaki piyonmuş gibi davranıp şahı devirirdi. Zekaya ek olarak yakışıklı bir surata, düzgün bir diksiyon ve hitap yeteneğine, pes etmeyi bilmeyen bir azime sahipti. En önemlisi de korkusuzdu, sınırları yoktu. Tüm bunlar birleşince ortaya çıkan profil ise kesinlikle kaçmanız gerektiğinin alarmıydı. Tabii ki çoktan av olmadıysanız..
Gömleğinin baştan iki düğmesini açık bırakıp parfümünü sıktı. Hazırdı. Günlerdir yaptığı gibi sıradan bir avukat olarak şirkete gidecek, işlerini yapacak ve şüphe çekmeyecek normallikte patronuna yanaşacaktı. Şimdilik ağırdan atıyordu adımlarını Jongin. Herifi kıllandırmaya gerek yoktu. İstese bu gece yatağa atardı ama sonrası olmazdı. Eline hiçbir şey geçmeden kovulurdu. İki haftada anladığı kadarıyla akıllı adamdı bu Junmyeon. O yüzden içten fethedecekti onu. Basamak basamak.. Son basamağa ulaştığında avucunun içinde olacaktı.
Önündeki önemsiz dosya yığınını incelerken tek bir açık yakalayamamıştı. Her şey tüzüğüne, nizamına uygun şekildeydi. Hoş, Jongin'in aradığı da yolsuzluk değildi. Belki Byun'un işleriyle ilgili bir şeyler bulabilirim amacıyla bakıyordu. Ama ona da rastlamamıştı. Odasının kapısı tıklatılınca dosyaları kapattı.
"Bay Kim sizi çağırıyor Jongin-sshi. Acil olduğunu iletmemi istedi." Sekreter kadına hemen geleceğini söyleyip ayaklandı. Bu kadar acil olan durumun ne olduğunu merak etmemiş değildi.
Toplantı odasına vardığında odada büyük bir telaşın hakim olduğunu gördü. "Beni çağırmışsınız Bay Kim. Buyurun?" dedi içeri girerek. Junmyeon önündeki kağıtları hızla imzalarken yüzüne bile bakmıyordu. "Sana ihtiyacımız var Jongin. Japonya'dan gelmiştin öyle değil mi?" diye sordu sekreterden başka bir dosyayı alarak. Jongin odadaki gergin havadan herhangi bir sonuca varamazken nazikçe gülümsedi.
"Evet efendim. Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Sıkıntıyla iç çekti patronu. Elini şakaklarına bastırırken ofladı. "Lanet çevirmen gecikti, telefonlarını açmıyor. Onun yerine toplantıya girmeni rica ediyorum." Esmerin gözleri parladı duyduklarıyla. İşte fırsat ayağına gelmişti. İçinden keyifli bir kahkaha patlattı. Bu şirketteki işi uzun sürmeyecek gibiydi.
"Tabii ki ancak bu alanda yetkin değilim, hata yapmak istemem." dedi yine de sahte bir mütevazilikle. Elbette balık gibi hemen atlamayacaktı teklifine. Belki de sadece basit bir toplantı için şüphe çekmeye gerek yoktu.
"Senden başka seçeneğimiz yok." dedi Junmyeon. Siniri yüzünden okunuyordu. Ardından yanındaki adama döndü. "O çevirmen bozuntusu bir daha bu şirkete ayak basmayacak."
"Peki efendim."
"Jongin sen de bugün çevirmenimiz olacaksın. Bitmiştir." Herkes başını eğip sesini çıkarmazken Jongin bu naif görünümlü adamın tersinin pis olduğunu aklına not ediyordu. Odada sadece şirketin üst yetkilileri bulunuyordu. Tahmin ettiğinden de mühim bir toplantıya katılacağının farkına varmıştı. Kendisini sevdiğine şüphe duyduğu Tanrıya şükranlarını gönderdi içinden. Hazırlıklar henüz tamamlanmıştı ki herkes ayaklandı birden, davetliler toplantı odasına icabet etmişti sonunda. Esmer anadili gibi bildiği dille onları karşılayıp selam verirken masadaki herkes onun ağzına bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Clouds
Fanfictionchanbaek & sekai Byun Baekhyun... Bir lider? Bir patron? Bir gangster? Ya da siz ne demek isterseniz.. Park Chanyeol... Çete başı? Mafya babası? Ona sorsaydınız Byun'un en büyük düşmanı derdi herhalde. Sehun... Serseri? Sosyapat? Ailenin şımarık çoc...