Aralık 2011
Mutlu hikayelerin sadece çizgi filmlerde olduğunu henüz küçücük bir çocukken öğrenmişti. Çünkü biliyordu, içinde bulunduğu hayatta ölüm de vardı ayrılık da. Onun hikayesi gözyaşı ve kanla yazılmaya başlanmıştı.
Yine de öğrendiği bir şey daha vardı. Kimse anlatmamıştı ona, ne olduğunu da söylememişti fakat oğlan çocuğunun kalbinde filizlenen, onun yeni güne heyecanla uyanmasını sağlayan hissin bir adı vardı. Umut. Çocuğun küçük kalbi bir parça umut için atıyordu.
Elinde küçük bir hediye kutusuyla kalbinde büyüttüğü hatırayı ziyarete gidiyordu çocuk. Abisi onu bulamadıysa o bulur ve anlatırdı. Annelerinin canı çok yanmıştı, hiç haberi yoktu. Onu bulacak ve kocaman sarılacaktı. Hediyesi de hazırdı. Onun için süslediği kutuyu sıkı sıkıya kucaklamıştı.
"Hyung!" dedi hevesle. "Yaklaştık mı?"
Israrlarına dayanamayıp onu evine götüreceğine dair söz veren Junmyeon yalnızca başını salladı. Çocuğun zıpırlığına inat sanki geriye gitmek için atıyordu her bir adımını. Çocuk fark etmedi. Masallardaki şatoya benzeyen koca binayı görünce elini bırakıverdi gencin ve aniden koşmaya başladı.
"Hyung!" diye çığlık atıyordu koşarken. "Baekhyun Hyung!"
Öyle hızlı koşuyordu ki ne önüne bakıyordu doğru düzgün ne de arkasından bağıran Junmyeon'u duyuyordu. Onu durduran karşısına ansızın çıkan beden oldu. Hızını alamayan çocuk hızla çarpıştığı kişiyle duraksarken kutusu elinden kayıp yere düştü.
"Hey velet, önüne baksana!" Başını kaldırıp ona bağıran sesin sahibine baktı. Junmyeon'un yaşlarında esmer bir delikanlı kaşlarını çatmış öfkeyle bakıyordu kendisine. Çocuk ne yapacağını bilemezken dudakları büküldü ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Hediyem.. Hediyem düştü.."
Kutusunu almak için yere eğiliyordu ki büyük bir gürültü duyuldu. Korkuyla yerinden sıçrayan çocuk önce ne olduğunu anlamadı. Çok da uzaktan gelmeyen silahın ateş edilme sesi kulaklarını çınlattığında ise ağlaması daha da şiddetlendi ve arkasına bile bakmadan geldiği yola koşmaya başladı fakat attığı ikinci adımda ensesinden yakalanırken durmak zorunda kalmıştı.
"Hey velet nereye gidiyorsun?!"
Az önce çarpıştığı gence baktı ürkek gözlerle. Silah sesi onu hiç etkilememiş gibi görünüyordu, yere düşen kutudaki camı çatlamış küreyi kendisine uzattığında bir an için korkularını unuttu çocuk. Gözyaşlarını silip kar küresini eline aldı.
"Kırılmamış."
Esmer delikanlı cevap vermeden kendi yoluna gidiyordu ki birden duraksadı. Elindeki cama burnunu çeke çeke, hevesle bakan çocuğa döndü yeniden.
"Bana bak Kar Küresi," dedi uyarır gibi. "Bir daha yolun düşmesin buraya."
Çocuk anlamaz gözlerle baktı ona. Tek odağı hediyesinin kırılmamış olmasıydı.
"Sehun!!!"
Junmyeon soluk soluğa yanına ulaştığında ise gitme vaktinin geldiğini anlamıştı.
...
Bazı yaraları unutmak için daha büyük yaralar almak gerekirdi. Chanyeol bu gerçeği kabullendiğinde Byun Baekhyun'a aşıktı.
Onu öldürmek istemişti, delicesine istemişti hem de. Kalbinin mezarlığında bir çukur da onun için açmak istemişti. Her baktığında ona babasının ölümünü hatırlatması gereken fakat her seferinde göğüs kafesini sızlatan adamı en derinlerine gömmek istemişti. Böylece vicdanı bünyesine fazla gelmezdi. Böylece yoluna bakabilirdi. Lakin yapamadı. Çabaladı, yine kendi canı yandı en çok. Çabaladı, yine de gram eksilmedi sızısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Clouds
Fanfictionchanbaek & sekai Byun Baekhyun... Bir lider? Bir patron? Bir gangster? Ya da siz ne demek isterseniz.. Park Chanyeol... Çete başı? Mafya babası? Ona sorsaydınız Byun'un en büyük düşmanı derdi herhalde. Sehun... Serseri? Sosyapat? Ailenin şımarık çoc...