25 Ocak 2001
Bir kadeh viski, loş, dumanlı bir oda, bayık gözlerle içilen, kokusu ciğere dolan bir sigara.. Çatılan alnında yaşının verdiği küçük çizgilere dolan nefret. Saatler önce çarpıp kapatılan kapının önünde ağlayan bir çocuk.
"Anneee! Burada kalmak istemiyorum anne lütfen! Gitmeyin! Anne! Sehun!"
Adam onu duymuyor. Kulaklarında hala onu terk eden kadının sesi asılı.
'Sen iğrenç bir adamsın! Bizi rahat bırak artık! Hiç mi vicdan yok sende?'
"Baba beni onların yanına götür! Baba lütfen!" Çocuk susmadan bağırmaya, ağlamaya devam ediyor. Gözyaşları burnundan akan sümüğe karışmış, küçük elleri kapıyı yumruklamaktan kızarmış. Çocuğun ağlaması iç çekmeye dönüşürken kapının kilidi çevriliyor ve orta yaşlı adam onu kolundan tutup dışarı fırlatıyor.
"Kes sesini! Bana onu hatırlatıyorsun. Ne sesini duymak ne de yüzünü görmek istiyorum." diyor acımasızca. Kin, karizmatik suratının her bir dokusuna işlemiş.
Hava soğuk. Çok soğuk. Kış ayı bütün ayazıyla titretiyor çocuğu. Gözyaşlarının ıslattığı ıslak yüzü donacak gibi hissediyor, yine de onları akıtmayı bırakmıyor. Ama artık bağıracak kadar güçlü değil boğazı. Sesi kırılmış.
"Anne.." diye fısıldıyor karanlık geceye. "Beni neden almadın yanına?"
Hıçkırıkları bahçeyi doldururken büzüşüp kıvrılıyor bir köşeye küçük bedeni. Zamanın belirsiz olduğu bitmeyen geceyi bahçenin buz tutmuş çimlerinde geçirmiyor çocuk. Kaç saat geçtiği bilinmeyen bir sürenin ardından elini tutuyor birisi. Daha doğrusu dürtüyor onu.
"Baekhyun.." Çocuk burnunu çekip cevap vermeye çalışıyor. Ancak tek bir kelime çıkamıyor ağzından. Boğazı çok acıyor.
"Baekhyun.. Ne yapıyorsun dışarıda? Babam hava kararınca dışarı çıkmanın tehlikeli olduğunu söyledi. Donghyun amca sana öğretmedi mi bunu?" Baekhyun başını iki yana sallıyor göz yaşları sessizce yanağından akarken. Küçük olsa da babasının onu tehlikenin kollarına kendi rızasıyla attığını anlayabiliyor.
"Hava çok soğuk Baek, üşümüyor musun?"
"Üşüyorum." Soğuktan kızarmış burnunu omzuna siliyor. Kirpikleri ıslak, yanakları al al.
Ondan sadece bir yaş büyük olan çocuk bir abi edasıyla yüzünü kavrayıp gözyaşlarını siliyor. "Bir de babam dedi ki." diye devam ediyor babasının öğütlerine. "Ağlayınca gözümüzdeki yıldızlar küsermiş. Parlamazlarmış. Senin yıldızların neden küstü Baekhyun?"
Sözleri üzerine bir hıçkırık daha kaçıyor Baekhyun'dan. "Annem gitti."
"Benim de annem yok." diyor diğeri gülümseyerek. "Hadi eve gidelim." Kolundan tutup kaldırmaya çalışıyor küçük olanı ancak başaramıyor.
"Olmaz. Babam istemiyor beni." Babasının istemediği çocuk olur mu hiç diye düşünüyor? Onun babası asla böyle bir şey yapmaz, biliyor. Ama ağlayan çocuğun yalan söylemeyeceğini de biliyor.
"Bizim eve gidelim o zaman." diyerek elini tutup ayağa kaldırıyor Baekhyun'u. Baekhyun itiraz etmiyor bu sefer. Minik bedeni dışarıda çok üşüyor çünkü. Elini tutarak peşine takılıyor büyük olanın.
Evin hizmetçisi açıyor kapıyı. Yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş çocuğu görünce telaşla yere eğiliyor.
"Küçük beyefendi, ne oldu ona? Bay Byun'a haber veriyorum hemen." Koşarak telefona sarılacakken evin oğlu durduruyor onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Clouds
Fanfictionchanbaek & sekai Byun Baekhyun... Bir lider? Bir patron? Bir gangster? Ya da siz ne demek isterseniz.. Park Chanyeol... Çete başı? Mafya babası? Ona sorsaydınız Byun'un en büyük düşmanı derdi herhalde. Sehun... Serseri? Sosyapat? Ailenin şımarık çoc...