Ocak 2001
Önündeki dosyaları kapatıp sıkıntıyla iç çekti adam. Meseleyi böyle yollarla bitirmek yılların kurduğu düzeni bozmak demekti. Ancak daha fazla devam edemezdi. İki küçük oğlu masum gözlerle babasını idol alarak, her hareketini izlerken devam edemezdi.
Herkesin en az hasar alacağını düşündüğü planıyla çekilecekti geriye. Kimseyi yarı yolda bıraktığı, ihanet ettiği yoktu. Yine de içine sinmiyordu işte. Sigarasını gümüş küllüğe bastırarak söndürdü.
Kararını vermişti. Oğullarına örnek bir baba olacaktı. İşine şahit olarak büyümesini istemediği küçük oğlunu, Jongin'ini ilk okula başlar başlamaz yatılı bir okula vermek içini huzursuz ediyordu. Chanyeol'ü ise yanından uzaklaştıramıyor yalanlarıyla büyütüyordu. Artık bunların değişmesinin ve birlikte doğru bir hayata başlamanın vakti gelmişti. Oğulları kendisi gibi olmayacaktı. Düşünceleriyle iyice ikna olurken kapısı çaldı.
"Efendim, Bay Byun'un oğlu geldi, küçük beyle odasına gittiler." dedi orta yaşlı hizmetçi kadın. Kaşlarını kaldırdı.
"Bu saatte mi?" diye sordu masanın üstündeki saate bakarak. Kadın da şaşkın olduğundan cevap vermezken ayağa kalktı.
"Tamam ben ilgilenirim, işine dönebilirsin."
Donghyun'un oğlu sık olarak bu eve gelse de gecenin bir vaktinde gelmiş olmasını iyiye yormayarak Chanyeol'ün odasına girdi. Oğlunun yatağında oturan annesinin kopyası olan küçük çocuğun kızarmış suratıyla da tahminlerinin doğru olduğunu anladı.
"Baekhyun neyin var oğlum?" diye sordu başını okşayarak.
"Annem gitti Sungjin amca..annem beni bırakıp gitti."
Burnunu çeke çeke kendisine olanları anlatan çocuk daha da kızarırken nefes alamıyormuş gibi ağlamaya başlayınca panikledi.
Aceleyle çağrılan doktor ve misafir odasına yatırılan çocuğun ardından bahçeye çıktı hava almak için. Sardunyaların yanındaki çardağa geçti. Yunmin.. Oğlunu bırakıp nereye gitmişti? Çalan telefonu aklını kurcalayan sorusunun cevabının gecikmemesi içindi sanki..
"Sungjin!" diye hararetle konuştu hattın ucundaki kadın. "Sungjin, yardımına ihtiyacımız var."
Sesi o kadar telaşlı çıkıyordu ki yaktığı sigarayı hızla attı yere.
"Ne oldu Yun? Düzgün anlat." dedi oturduğu yerden kalkarken. En ufak bir işarette gidecek gibiydi duruşu.
"Donghyun..peşime adamlarını taktı. Baekhyun'u alamadım yanıma, lütfen ona dikkat et." Birkaç hışırtı duyuldu telefondan. Sungjin çıkışa doğru yürümeye başlamıştı bile.
"Nerdesin Yun?!" diye bağırdı. Ancak arama çoktan sonlandırılmıştı. Hemen numarayı tuşlayıp geri dönüş yaptı. Duyduğu tek şey ise sinyal sesleriydi. Tuşlu telefonu yere fırlatırken bir küfür savurup arabasına bindi.
Bütün gece, sokak sokak, cadde cadde aradı koca şehirde kadını. Ne bir iz bulabildi ne de bir ipucu. Emrindeki bütün adamları saldıysa da şehrin dört bir yanına, Yunmin kayıplara karışmıştı çoktan.
Sabaha karşı eve döndüğünde de gelen giden olmamıştı. Donghyun'un, dostu bildiği adamın dönüştüğü kişiyi tanıyamıyordu artık.
Ellerini saçlarına daldırarak gözlerini yumdu. Yunmin'e bir zarar vermemiş olmasını diledi. Yunmin, Donghyun'un en kıymetlisiydi, çocuklarından bile daha çok değer verdiği, gözleri ışıyarak baktığı biricik karısıydı. Ona dokunmazdı, öyle değil mi? Lanet olsun ki emin olamıyordu işte. Yıllar önceki Donghyun değildi artık o adam çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Clouds
Fanfictionchanbaek & sekai Byun Baekhyun... Bir lider? Bir patron? Bir gangster? Ya da siz ne demek isterseniz.. Park Chanyeol... Çete başı? Mafya babası? Ona sorsaydınız Byun'un en büyük düşmanı derdi herhalde. Sehun... Serseri? Sosyapat? Ailenin şımarık çoc...