2013
Sessiz çığlığı bir ezgi olsaydı şayet, acıya gebe kalırdı notalar. Sessizdi çünkü gücü yoktu, sessizdi çünkü tükenmişti.
Tenini lime lime eden soğuk suyla kısık gözlerini aralayıp karşısındaki adama baktı. Daha önce hiç görmemişti fakat kim olduğunu çok iyi biliyordu, babasının itlerinden başkası değildi. Adam görevini yerine getiriyormuşcasına tek kelime etmeden önüne yemek dolu tepsiyi bırakıp gitti. Dudakları acı içinde yukarı kıvrıldı. Byun Donghyun onu hapsediyor, işkence ediyor yine de ölmesine izin vermiyordu.
"Baba yüreği işte." diye fısıldadı alayla. Beyaz teninde leke olmayan hiçbir yer kalmamıştı neredeyse. Elmacık kemikleri sevimsiz morluklarla süslenmiş, zayıf gövdesi çürüklerle dolmuştu. Kuruyan dudaklarını aralayıp da bir lokma almadı ağzına. Ona istediğini vermeyecekti. Bu asiliğinin kendisine pahalıya patladığını birinci elden deneyimlese de artık kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşünüyordu. Yanılmıştı.
Kendini aç bıraktığını öğrenen katil babası zemini döven adımlarla zindanına inmiş, acımasızlığını bu defa oğlu için göstermişti. "Aptal." demişti tıslar gibi tiksintiyle. "O Park piçinin seni kurtaracağını mı sanıyorsun? Seni bıraktığım anda canını almakta bir saniye tereddüt etmez. O piç kurusu için benimle inatlaşmayı kes ve uslu bir çocuk ol."
Baekhyun içindeki son umut ışığını da böyle kaybetmişti. Gözleri ağır bir hayal kırıklığına teslim olurken babası onun bu halini gülerek izliyordu. O güldükçe genç oğlanın kendisinden hayatını çalan adama duyduğu öfke hayal kırıklığının önüne geçti. Bedeninin bütün acısına inat dizlerinin hizasındaki rugan ayakkabıların üstüne tükürdü kinle. "Nefret ediyorum senden!" diye bağırdı babasına. Byun Donghyun'un kulakları oğlunun sesinden pek farkı olmayan karısının sesini işitti o an. Aynı tınıyla kusmuştu nefretini. Kaşları hızla çatılırken genç oğlanın suratına şiddetli bir tokat attı. "Sus!" diye haykırdı kafasındaki kadını susturmak ister gibi. "Sus!"
Oğlanın ince dudaklarından akan kan çenesine damlarken başı geriye düştü. Bayılmıştı. Lakin bu defa tenini delen soğuk su uyandırmadı onu. Saçında gezinen merhametli bir çift elle araladı gözlerini. Kahve gözleri üzerinde gezinip hasar tespiti yapan bu genci tanımıyordu. Babasının adamı olmak için fazla genç dururken üstündeki kıyafetler onun korumalardan biri olduğunu söyler gibiydi. Kaşları hafifçe çatıldı, dudaklarını aralayacaktı ki kısık bir inilti çıktı yalnızca dışarı.
"Şşşt.." diyerek omzunu tuttu yabancı eller. "Yorma kendini. Çıkaracağım seni buradan."
Baekhyun o an ona sormak istediklerini içine gömmek zorunda kalırken zamansız çıkagelen bu gencin kendisini kurtarmasına izin verdi. Sonrası ise karanlıktı. Günlerdir aç kalan bedeni soluduğu temiz oksijene alışamamıştı.
Byun Donghyun, ilk aşkının babasının katili. Ne zaman Chanyeol'ü görmek istediğini söylese oğlunu evin bodrum katına kapatmış, fikri değişene kadar şiddet uygulamaktan çekinmemişti. Zaman ne kadar aktı bilmiyordu Baekhyun. Farkına vardığı bir şey varsa o da babası bir daha ne vakit onu kafesleyecek olursa bu gencin ne yapıp edip yanında bittiğiydi. Ne bir soruya cevap veriyor ne de kim olduğunu açıklıyordu. Bir noktadan sonra sorgulamayı bırakmıştı.
Samimi bakan kahve gözlerin ona merhamet göstermesine izin vermişti. Belki de ilk kez direnmiyordu. Zira yorgun ve bitik haldeydi. Vazgeçmediği tek şey evden kaçma çabasıydı. Chanyeol'ü bulmalı, ona destek olmalıydı. Tanrı bilir ne kadar üzülmüştü.. O gün de aynı niyetle aralamıştı devasa salonun kapısını. Her daim korumalarla dolu olan giriş kapısı boştu. İçi şüpheyle dolmuştu. Bunun normal olmadığını bilerek bir adım daha atmıştı içeri. Lakin onu karşılayan manzarayla ayaklarına komut gitmiyordu. Nefesi soluk borusunda takılı kalmışken gözleri yanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Storm Clouds
Fanfictionchanbaek & sekai Byun Baekhyun... Bir lider? Bir patron? Bir gangster? Ya da siz ne demek isterseniz.. Park Chanyeol... Çete başı? Mafya babası? Ona sorsaydınız Byun'un en büyük düşmanı derdi herhalde. Sehun... Serseri? Sosyapat? Ailenin şımarık çoc...