yirmi

13.4K 1.1K 821
                                    

Cuma 00.04

Ilgaz

Aralık kapının içerisinden yavaşça süzülürken telefonumdan çıkan cılız ışığın önümü aydınlatmasına izin verdim. Dediğimi yapmıştı,kapı aralıktı fakat kendisi ortalıkta yoktu. Yavaşça ilerleyerek salona girdiğimde tekli koltukta oturduğunu görmüştüm. Elindeki sigarayı içine çekerek dumanını havaya üfledi ve bakışlarını bana çevirdi. Bir bacağını diğerinin üzerine atmış umursamazca bana bakıyordu.

Önümdeki koltuğun ucuna otururken doğrudan gözlerine bakıyordum. Ondan çekinecek değildim. Koltukta rahat bir pozisyon alırken telefonumdaki feneri kapattım. Odanın içi masanın üstündeki büyük fener yüzünden aydınlıktı. Ortamdaki gergin hava kendini hissettirirken hiçbir şey umrumda değildi. Evini yemeyecektim ya sonuçta? Misafire de saygısı yoktu bu adamın.

Işıklar geldiği an gidecektim buradan. Mesajlaşmakla yüz yüze gelmek aynı şey değildi. Bunu ondan korktuğum için söylemiyordum. Garip bir enerji yayıyordu ve bu beni rahatsız ediyordu. Her an bir kukla gibi parmaklarıyla beni oynatabilirmiş gibiydi. Buna izin veremezdim.

"Hırkam nerede?" Gözlerindeki ifadeyi loş ışık yüzünden göremesem de sorarcasına bana baktığını hissedebiliyordum. Ses tonu sertti. Konuşması tüylerimi diken diken ediyordu nedense. "Evde." dedim bakışlarımı evinin içerisinde gezdirirken.

Bizim evimiz ile aynıydı fakat onun çok az eşyası vardı. Amerikan tarzı küçük mutfak salonla birleşikti. Sadece benim oturduğum ikili koltuk ve bir tanede tekli koltuk vardı. Önümüzde küçük bir sehpa varken bakışlarımı duvarlarda gezdirdim. Bomboştu. Televizyon bile yoktu. Bu beni şaşırtırken bakışlarımı ona çevirdim ve bundan anında pişman oldum. Çok ters bakıyordu. Öyle ki az sonra beni boğazlayacakmış gibi bir havası vardı.

"Ne demek evde?" Omuz silkerek konuşmaya devam ettim. "Evde işte." Bakışlarım yerdeki küçük halının üzerindeydi. Cimriydi galiba. Doğru düzgün halısı bile yoktu. Gözlerim masanın üzerindeki bitmiş kahve bardağına kayarken bir anda bağırmasıyla yerimde sıçradım. "Delirtecek misin lan sen beni?"

"Hırkanı getireceğim diye gelmedin mi buraya?" Hala yüksek sesli bir şekilde konuşurken kolundaki damarlar belirginleşmişti. Bu soğukta kısa kollu giymesine şaşırmıştım. Yavaş yavaş gözlerimi gözlerine çıkartırken bir titreme geçti vücudumdan. "İstemediğini söylemiştin."

"Sen gelme diye öyle dedim." Bu kadar açık sözlü olmasa da olurdu aslında. "Aman yemedik evini de hırkanı da." Tekrar arkasına yaslanarak bir sigara daha yaktığında sıkıntılı bir nefes verdim. "Getiririm bir ara." Çok fazla duman vardı,bu hoşuma gitmiyordu.

Gözleri sanki beni öldürmek ister gibi üzerimde dolaşırken boynumda takılı kalmıştı. Gözlerini kısarak aynı noktaya bakmaya devam ederken kendimi bir lazer cihazının içine girmiş gibi hissediyordum. Çok dikkatli bakıyordu. Daha sonra suratında alaycı bir gülüş belirdi ve sigarasından bir nefes daha çekti. Belirginleşen elmacık kemiklerine takıldı gözlerim. Gözlerindeki küçümser ifadeyi görebiliyordum.

Ne düşündüğünü biliyordum. Açıkçası buna takılacak da değildim. Hiçbir şey söylememişti zaten. Büyük ihtimal buna tenezzül bile etmiyordu. Yerimde huzursuzca kıpırdanarak bakışlarımı üzerinden çektim. Işıklar geldiği an gidecektim buradan.

Boynumda günler geçmesine rağmen yerini koruyan izler vardı. Bu izlerle ilgili pek iyi anılara sahip olmasam da kapatmaya gerek duymamıştım. Bana kim olduğumu unutturmuyordu. Bazen unutacak gibi oluyordum,aynaya baktığım her an görebiliyordum kullanılmış bedenimin izlerini. İzler her yerdeydi. Siz kendinize acımadığınızda başkaları da size acımıyordu. En kötüsü de buna alışmaktı. Alışmak ve sessiz kalmak. Asi ruhum birilerine boyun eğmekten yosun tutmuştu.

gecenin son ışıkları | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin