"bir araba korna çalıyor,
sen annen sanıyorsun ağlıyorsun.
hala kimse okşamıyor saçlarını,
kıyamet kopuyor da
sen ölmüyorsun."
texting/düzyazı,gay kurgu
"Her gece ölüyorum. Sonra ölümden kaçıp yeniden canlanıyorum. Her yirmi dört saat, hem yaşam, hem ölüm."
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Pazartesi 21.33
Elimdeki sıcak tencereyi sıkıca tutarken adımlarım tereddütlüydü. Bir an için duraksayarak bunun iyi bir fikir olup olmadığını sorguladım kendi içimde. Sonrasında bu düşüncelerime gülmüştüm. Benim için doğru ya da yanlış diye bir şey yoktu. Bir an için...Çok küçük bir an bu şekilde yaşamanın mümkün olduğunu düşünmüştüm. Kendime çizdiğim sınırlar yavaş yavaş kalkıyordu. Kaybedecek neyim vardı ki? Uçurumun kenarında yürürken yaptıklarınızın sonuçlarını umursamıyordunuz.
Kalbim Aktan tarafından ezilebilirdi. Çok acı çekebilir ve ruhumu paramparça halde bulabilirdim. "Yani?" Diyordum kendime. Bu hayatta acılardan kaçabilir miydik? Sırf acı çekmemek için, daha gururlu bir insan olmak için mi ondan uzak durmam gerekiyordu? Asıl iki yüzlülük buydu. Deli gibi onun yanına gitmek isterken kendimi uzak tutmamın tek sebebi yine Aktandı. Sırf ona saygı duyuşumdan, hayatını daha fazla zorlaştırmak istemeyişimdendi. Kendim için bir karar verecek olsam...Böyle olmazdı. Zihnimdeki sesleri bile susturmaya çalışırdım ben onun için. Zor olurdu, başaramazdım belki de. Yine de denerdim. Nasıl böyle derin hisler beslemeye başlamıştım ona karşı? Ne zaman olmuştu ya da? Bunları düşünmek delirtiyordu beni.
Şimdi ise sadece biraz olsun kendime izin vermek istiyordum. Küçücük, küçücük bir şey gelmişti içimden. Yanlış mıydı bu? Yapılmaması gereken bir şey miydi? Neden aramıza engeller koyduğumuzu bir türlü anlayamıyordum. Hiç çıkmamalıydım odamdan. Hiç bozmamalıydım kendi düzenimi belki de. Bir şekilde hayat ilerliyordu işte. Şimdi ise her şey tersine dönmüştü. Aktan'ı göremediğim her an zaman akmayı bırakıyordu. Lanet gibi bir şeydi bu. Söküp atmaya çalışsam da beceremiyordum. İlk defa...İlk defa bu hayata karşı cesur olmaya çalışırken onun da bana eşlik etmesini istiyordum.
Küçük adımlarım Aktan'ın dairesinin önünü bulurken bakışlarımı kapı ziline çevirdim. Titrek parmaklarımla sıkıca elimdeki küçük tencereyi tutmaya çalışıyordum. Elimin doluluğu yüzünden dirseğimi zile değdirdim ve açılması için bekledim. İçimde garip bir heyecan belirirken yutkunma ihtiyacı duymuştum. Bakışlarım doğrudan bir an önce açılmasını istediğim kapıya bakıyordu. Tencerenin sıcaklığı parmaklarımı yakarken bu kadar acele etmiş olmamın sitemini ediyordum kendime. Tutamamıştım işte kendimi.
Kapı hızlıca açıldığında sert yüz ifadesiyle birlikte karşımda dikilen Aktan'a kaydı bakışlarım. Gözlerimiz birbiriyle kesiştiğinde derin bir nefes aldım. Şaşkınlıkla kaşları çatılmış, bakışları bir bana bir de elimde tuttuğum küçük tencereye kaymıştı. Daha fazla vakit kaybetmemek için hızlıca ona doğru uzattım elimdeki tencereyi. Sebepsizce utanmaya başlamıştım. Yanaklarımın içini dişlerken beni reddetmesinin korkusu vardı içimde. "Çorba," Diye mırıldandım sessizce. "Fazla yapmışım da." Bahanelere sığınmak her zaman daha kolaydı. Fazla yapmamıştım, doğrudan onun için yapmıştım zaten.