"Söyle bana anne, insan neden bilmez nasıl seveceğini?"
Sonsuzluk ve bir gün, Theodoros angelopoulos
Perşembe 20.48
Ağır adımlarla sitenin girişine yürürken ayağımın ucundaki taşı yuvarladım. Dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes çıkmıştı. Sıkılıyordum...Artık tüm gün boyunca beklediğim tek an Aktan'ın eve gelmesiydi. Sürekli onu görmek ve yanında olmak istiyordum. Ona bakmak, onu görmek ve onunla konuşmak. Başka hiçbir isteğim yoktu. Başka bir şeye gücüm de yoktu zaten. Tüm bunlar mıydı beni hastalıklı bir insan yapan? Neden insanların garip bakışlarına maruz kalıyordum?
Değiştiremiyordum. Geçtiğim sokaklar, gördüğüm insanlar...Hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Belki...Belki bu sefer farklı olur diye evden çıkmış ve saatlerce dolaşmıştım. Kalabalığa karışmak midemi bulandırmıştı. Bir parkta dakikalarca oturmuş ve etrafı izlemiştim. Olmuyordu, kendimi bulunduğum hiçbir yere ait hissedemiyordum. Ne dar sokaklarda yürümek ne de insanların yüzünü görmek. Bu bana sadece huzursuz hissettirmişti. Evden hiç çıkmamalıydım. Belki...Aktan eve geldiğinde içimdeki bu huzursuzluk silinirdi. Tek istediğim onu görmekti. Sürekli onu özlüyordum...Oysaki sabah evden çıkmadan önce yanağıma kondurduğu öpücüğün sıcaklığını şu an bile hissedebiliyordum.
Korkuyordum artık. Deli gibi korkuyor ve ne yapacağımı bilmiyordum. Aktan'ın parmaklarının tenime değdiği o küçük dokunuşlarda bile aklımı kaybedecekmiş gibi hissetmeye başlamıştım. Elleri hep saçlarımda olmalıydı mesela. Bilseydim...Tüm bunların olacağını bilseydim saçlarımı hiç kestirmezdim ki ben. Uzamaya başlamış saçlarım onun parmaklarına dolanırdı mesela...Tüm bu küçük dokunuşları sevdiğimi anlamışçasına parmaklarını hep saçlarıma çıkartıyor ve orada oyalanıyordu. Yakaladığımız bu küçük ayrıntılar hayatımız boyunca bizimle birlikte kalacaktı.
Nasıl olabiliyordu böyle? Bir insanın ruhunu nasıl ruhuma karıştırabilirdim? Aktan'ın bunu yapmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Gözlerinin gözlerime değmesi yetiyordu. Sanki...Sanki yeniden doğuş gibiydi. Tekrar tekrar ölmek ve sonra yeniden doğmak. Her gece kendini uçurumların kıyısına sürüklemek ve sonra bir elin ellerini tutarak seni kendi tarafına çekmesi. Aktan çok daha fazlasıydı. Benim görüp görebileceğimin çok daha fazlası. Aynı geçmişten gelmeliyiz diye düşündüm bir an, aynı geçmişten gelmeli ve aynı geleceğe yürümeliyiz. Oysaki bizim hayatlarımız sadece bir rastlantıydı. Küçük bir kesişim.
Ayağımın ucunda yuvarladığım taş uzak bir köşeye giderken oflayarak kaldırdım kafamı. Bununla birlikte adımlarımın durması eş zamanlı olmuştu. Sitenin önünde lüks arabasına yaslanmış etrafı süzen adamı görmek beklediğim bir şey değildi. Anında kalp atışlarım hızlanırken hissettiğim tedirginlik tüm vücudumu sarmıştı. Terlemeye başlayan avuç içlerimi pantolonuma bastırdım. Burada olmamalıydı, adımlarım geri geri gidemez miydi? Gitmeliydi. Buradan en uzağa gitmeliydi. Her şey silinmeliydi işte...Neden silinmiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gecenin son ışıkları | bxb
Short Story"bir araba korna çalıyor, sen annen sanıyorsun ağlıyorsun. hala kimse okşamıyor saçlarını, kıyamet kopuyor da sen ölmüyorsun." texting/düzyazı,gay kurgu