〜 Prolog 〜

188 29 21
                                    



23.04.2021

Yeni kurgum olan Moon ile karşınızdayım. Öncelikle hikayeme tıklayıp gelen herkese kocaman bir Merhaba demek istiyorum. :)
Umarım hepiniz iyisinizdir, iyi olmaya çalışıyorsunuzdur.

Bu kitabı yazmaya başlamam çok ani ve gelişigüzel olmuştu. Ama zamanla yayımlayabilecek bir kurgu olduğunu anlamamla bu kurguyu sizlerle paylaşmak istedim. Karakterler hakkında hikayenin içinde bilgi edineceksiniz ama Namjoon ve genel olarak hakkında yazılan kurgular hakkında söylemek istediklerim var.

Okuyanlar bilir genelde Namjoon kurguları mafya ya da zoraki evlilik gibi baymış ve onu olduğundan farklı kişilikle anlatan kurgular. Bundan bıktım.

Ben de hem bu anlamda bir farklılık olması anlamında hem de içimden geldiği gibi kafamda beliren bu kurguyu yazmak istedim.

Biasıma olan sevgim + hayal gücümle ortaya çıkan bu hikayeyi beğenmenizi umduğumu söyleyerek daha fazla uzatmadan hikayenin tanıtım kısmına geçmek istiyorum.


Kulağımda çalan slow şarkının tınısı eşliğinde, gecenin 3'ünde içeriye sadece loş sokak ışıklarının girdiği odamda öylece internette gezinirken yine uyumamak için direniyordum.

Her gece aynı şeyi yapıyordum. Sabahları daha fazla uyumak istiyor geceleri de uyumuyordum. Saçma sapan uyku düzenim bundan ibaretti. 

Bir yerde bunun mutsuzluk sebebi olduğunu duymuştum. Öyle miydim? Bilmiyordum.

Bazen kendime soruyordum; hayatımdan memnun muydum? Cevabı belirsizdi. Hayatı elbette seviyordum ama bu monoton hayatım sıkıcılıkta asla hız kesmiyordu.

19 yaşında, en yakın arkadaşları dışında çevresi pek olmayan, ufak tefek hobileriyle ilgilenmeyi seven, üniversite 2. Sınıfta derslerden derslere koşuşturan ve hayatına devam eden biriydim işte.

Üniversitenin verdiği şu bir aylık tatilde olabildiğince kendime vakit ayırmak ve arkadaşlarımla biraz olsun daha fazla gezip tozabilmek istiyordum.

Ülke dışına çıkıp daha fazla yerler görmeyi öylesine istiyordum ki. Ne yazık ki pek mümkün olmuyordu. Ülkeyi şöyle kenara bırakalım, şehir dışına çıkmak bile bazen zor oluyordu. Yakındığım konu da tam olarak bunlardı.

İnsanlar farklı sevgileri, farklı ülkeleri, farklı deneyimleri tadıyordu. Tamam belki aşırı sıkıcı bir yaşamım yoktu ama ben de bu yaşımda her zamanki klasiklikten sıyrılıp farklı şeyler tatmak istiyordum.

Sevgi demiştim değil mi? O sayfaları çevireli çok olmuştu.

İnsanın yaşadıkları ona yeni seçimler yaptırır ve yeni sayfalar açtırırdı. Bana da öyle olmuştu. Hayatım boyunca gerçekten 1 kez aşık olmuştum. Diğerleri yalnızca hoşlantı gibi geçici şeylerdi. Aşık olduğum kişinin yanlış kişi olduğunu öğrendiğimde ondan uzaklaşmaya çalışsam da yapamamıştım ama zamanla hayat beni ondan uzaklaştırmıştı.
Bu zaman zarfında dostluklarımın da yanlış insanlarla olduğunu öğrenmiş ve kendimce bir ders daha almıştım.

Böyle saçma yaz dizilerinde olur ya, iki kişi birbirini görür ve aşık olur, daha sonra da hayat onları hep karşılaştırır, zamanla sevgileri kuvvetlenir ya. Aynen öyleydi.

Tam olarak böyleydi. Ama onlar gibi mutlu bitmemişti.

Bir yaz aşkıydı benimki de. İlk görüşte aşka inanır mısınız bilmem ama benimki ilk görüşte aşktı.
Yaşımın küçük olması bir yana, kalbim henüz sevmemiş, saf, yeni doğmuş bir bebek gibiydi.

O zamanlarda defalarca yediğim arkadaş kazıklarını da fark etmeme yarayan bu duyguya teşekkür etmek istiyordum. Gerçekten. Şöyle karşısına geçip, "Teşekkürler, sayende sağımda solumda ne kadar faydasız insan varmış gördüm.", demek isterdim.

Peki ben bu yenilgiden hasar almış mıydım. O zaman evet. Ama kalbimi asla hak etmeyen bu insana -ve insanlara- sevgi beslemeyi çoktan bırakan kalbim, kendi yaralarını çoktan sarmıştı.

Şimdilerde, 'keşke bunları yaşamamış olsaydım' diyemiyorum kendime, Çünkü insan yaşadıkça tecrübeleniyor ve gelecek adımını önceki yenilgisinden doğrularak atıyordu.

Aşka küsen kalbimle hayatıma devam ettim ve ediyorum. Yeni dostlar edindim ve asla geriye dönmedim. Dönmeyi de düşünmüyorum. Bana faydası olmayan bütün insanlardan uzaklaştım. Hayatıma bakıyordum.

Şimdiki bana göre aşk bomboş bir zaman kaybıydı.
Aşkın bir amacı yoktur. İnsanı üzmekten yıpratmaktan başka işi yoktur. Çevremdeki çoğu kişinin görüşü farklıydı ama bana göre buydu.

Arkadaşlarım eski ilişkilerinden sonra yeni flörtler bulurken ben, bana yönelen her adımı geri çeviriyordum. Arkadaşlarımın "Bul artık birini sende" baskısını sürekli görmezden geliyordum. Sanki aşk bulunan bir şeydi de.

Aşk kaderdir, sana gelir ve onu geri çeviremediğinde onu istediğini anlarsın.

Okuduğum bir kitapta aynen böyle söylüyordu. Kitapların gücüne her zaman inanmışımdır. Onlar hep doğruyu söylerlerdi.

Tüm bu yaşananların sonucunda kendimi aşka kapatmıştım. Bu zaman kaybından başka bir şeye yaramayan şeyden uzak duruyordum. Yıllar geçmişti ve ben yıllardır hiçbir ilişkiye adım atmamıştım.

Zaten kalbim pes etmiş, öyle yorulmuştu ki sanki istesem de aşık olamıyor gibiydim. Bir gün aşk ben farketmeden gelsin istiyordum. Doğru insanla. Doğru zamanda. Aşık olmak istiyordum. Birini sevmek istiyordum. Ama olmuyordu.

Son zamanlarda bu duyguyu daha fazla hissetmeye başlamıştım ama pek beklentim yoktu. Çünkü insanlara ne güvenim kalmıştı ne de inancım.

Düşüncelerimden sıyrılıp çalan şarkıyı durdurdum. Gözüme çarpan saate baktığımda dört buçuğa gelmek üzere olduğunu görmemle telefonumu yatağımın yanındaki komodine koydum ve yatmaya hazırlandım.

Gözlerimi kapattığımda uyku beni içine çekmeye başlamıştı bile.



Ana karakterin tanıtımını da bu şekilde biraz olsun yapmış oldum. Umarım beğenmişsinizdir, ilerleyen bölümlerde de olayların başlangıcıyla devam edecek. Bu bölümü yayımlama sebebim ana karakter hakkında az çok fikriniz olsun diyeydi. Umarım başarabilmişimdir. 🌸

Kitap kapağı hakkındaki düşüncelerinizi de bilmek isterim 🌙

Düşüncelerinizi belirtmeniz benim için çok önemli bu yüzden lütfen yorum yapmadan geçmeyin ya da oy vererek beğeninizi belirtin öpüldünüz.

Moon | Kim Namjoon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin