TB <1>

1.1K 40 7
                                    

------------------------------------------------1.Bölüm------------------------------------------

    Sabah sabah alarmın sesiyle uyandım. Yıllarca bu alarmın sesinden nefret etmiştim. Yüzümü buruşturarak kalktım. Kocaman esneyerek ellerimle yüzümü kapattım. Zar zor yürüyerek odamdaki banyonun kapısını açtım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp sıcacık bir suyla duş aldım. Bornozuma sarılarak duştan çıktım ve saçlarımı kuruttum. Dolabımın başına geçerek kot şortların olduğu bölümü açtım ve içlerinden bir tanesini seçtim. Üzerine giymek için de dirseklerime kadar inen ince, beyaz bir gömlek giydim.  Gömleğimin taşlı düğmelerini ilikledim. Saçlarımı kurularken zaten fön çekmiştim. Bu yüzden de hiç uğraşmadan direk uçlarını maşayla hafif kıvırdım. Gözlerime ince bir eyeliner çektim. Dudaklarımın tonunu istediğim hale getirmek için hafif pembe bir ruj sürdüm. Ayaklarıma beyaz converselerimi geçirdim. Odamdan çıktım ve koşarak neşelice merdivenlerden indim. 

     Mutfaktan nefis kokular geliyordu. Kapıdan girdiğimde hızlıca Özge'nin - kardeşimin- yanından geçtim ve yanağından makas aldım. 

  " Naber güzellik!" 

      Sonra ise bir şeyler hazırlayan annemin yanına gidip yanağına öpücük kondurdum. 

  " Günaydın annem."

   " Günaydın tatlım."

  Ağzıma bir salatalık atarak masaya oturdum. 

   " Imm, nefis!"  diyerek öünmdekileri yemeye başladım. 

   Özge bana uzaylıymışım gibi bakıyordu. 

   " Kaç yıldır yemek yemedin sen?" 

   Gözlerimi devirdim.

  "Açım ya napıyım. Hem sen de oradan konuşma büyük olmuş da işlerime karışıyor cüce."

    Bu sefer Özge gözlerinin devirdi.

  " Ne o süslenmişsin hayrola?"  dedi Özge. 

   Bu kız akıllanmıcak valla. 

    " Yıllardır yaptığım şeyi daha yeni mi fark ettin ablacım."

    O sırada annem araya girdi:

    "Öykü, Özge çok konuşmadan kahvaltınızı yapar mısınız? Başım şişti."

   "Her neyse ben geç kalıyorum. Çıkmam lazım." dedim ve koşarak siyah kabanımı giydim. 

   Bu sıralar havalar çok soğuktu. Boynuma şalımı doladım ve saçlarımı şalımın üzerine geçirdim. 

  Normalde her gün beni babam bırakırdı. Fakat bugün toplantısı olduğu için bizim eve gelememişti.  O halde bana tıklım tıklım yolculuk etmem zorunda kaldığım sunuluyordu. Derin bir oh çekerek saçma saçma yürümeye başladım. Durağa vardığımda otobüs çoktan gelmişti hatta kalkmak üzereydi bile. Bir daha otobüs 1 saat sonra geleceği için bu otobüse binmek zorundaydım. Başka çarem yoktu. Otobüs hareketlenmeye başladı.  Ben ise peşinden koşturmaya ve bağırmaya başladım.  Bir elim havada "DUR!" diye bağırıyordum. Herkes bana deliymişim gibi bakıyordu. En sonunda otobüs beni fark etti ve durdu. 

Kapı açıldığında yaşlı ve kızgın bir adam:

"Yer yok. Diğer otobüsü bekle!" dedi. Ne?! Nasıl beklerdim ya 1 saat! Okula geç kalırdım yani! 

Oradan birkaç kişinin:

" Gelsin işe, boşver." dediğini duydum. 

En sonunda adam onaylayıp beni otobüse aldı ve içeri girdim. Etraf ter kokuyordu. Ve ben nefes alamıyordum. Otobüsün içine ilerlemeye çalışıyordum. O sırada otobüs fren yaptı ve arkamdakinin üzerine düştüm. Çantam yere düştü fakat arkamdaki beni zor olsa da kurtarmayı başardı. 

  Birden ayaklarım üzerinde doğruldum ve teşekkür etmek için adama döndüm. 

Ne sakar şeysin ya sen öyle."

Birden gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Teşekkür edecekken hiç bu tepkiyi beklemiyordum. 

" Bir kere ben sakar değilim, sen kabasın!" deyip önüme döndüm. O sırada otobüs hızlanmaya başladı. Ve önümdeki insan sürüsü birden bana doğru geriledi. Haliyle ben de geri gitmek zorunda kaldım. Yoksa altlarında kalabilirdim. Ne kabaydı bu insanlar! Ben bunu düşünürken fazla gerilediğimi fark etmemişim. Arkamdan gelen bir sesle düşüncelerimden sıyrıldım. Evet, birinin ayağına basıyordum. Masumca görünmeye çalışarak dişlerimi sıktım. Arkamı döndüğümde " Aaa!!" diye hoplayan o kaba çocuğu gördüm. Bu sefer kesin beni dövecekti!

   " Şeyy... Bak, şimdi senin konuşmana hiç gerek yok. Ben binlerce kez özür dilerim...özür dilerim... Otobüse çok küçükken bindim ve bugün kötü şans tam tepemde." Aptalca ellerimi saçlarıma geçirdim. Çocuk birden acıyla kıvranırken şaşkınlıkla duruverdi. O kadar çok konuşmuştum ki bütün düşüncelerimi ona bir çırpıda söylemiştim. 

İnleyerek konuştu:

" Allahım neden böylelerini benim başıma gönderiyorsun." diyerek gözlerinin devirdi çocuk. 

Uflayarak yine önüme döndüm ve bu sefer üniversitenin önüne gelmiştik. Sıkış pıkış kalabalıktan sıyrılarak otobüsten çıktım. Öğrenci giriş kartımı cihaza götürdüm ve küçük güvenlik şeridi girmem için açıldı. 

  Şimdi size kendimi tanıtayım... Ben Öykü Öztuna. Tıp fakültesinde okuyorum. 20 yaşındayım. Bu arada annem ve babam ayrı. Babam annemle ayrılınca bir daha başkasıyla evlenmedi. Haliyle annem de öyle. Babamın çok yoğun bir şirketi var.  Fakat ben hiç babam sayesinde övünmeyi sevmem. Normalde üniversiteden sonra şirketin başına ben geçecektim. Ama kendi ayaklarımın üzerinde durarak doktor olmayı seçtim. Kararımdan mutluyum da... Annem de avukat. Kardeşime gelince liseli bir ergen ötesine gitmeyelim...Kısacası benim hayatım buydu. Belki sıradandı ama bu saatten sonra  asla sıradan olmayacaktı...

TATLI BELA (ASKIYA ALINDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin