---------------------------------------------------2.Bölüm------------------------------------------------------Üniversitenin bahçesinde yürümeye başladım. 'Umarım sabah sabah karşıma bir hoca çıkmaz' diye düşünürken telefonumla oyalanmaya başladım. Annemden gelen mesajı gördüm.
" Bebeğim,
Bugün önemli bir duruşmam var ve işlerim uzayacağa benziyor. Gece yarısı gelebilirim. Özge de bugün arkadaşında kalacağını söyledi. O yüzden bizi bekleme ve rahatına bak. Öpüyorum birtanem."
Mesajı okumamla beraber içimdeki bıkkınlık kayboldu ve " Yeaah Kop KOP" diye bir çığlık dudaklarımdan fırlayıverdi. Ağzımı endişeyle kapadım ve benim bu aptal halimi gören var mı diye bakındım kii!!
KARŞIMDA İMO HOCA DURUYORDU!!!!!!!!!!!!!! Kendisi dersimize giren, takıntılı ve öğrencilerini-özellikle de beni- takip eden psikopat.
Gözlüklerini düzeltti.
" Öhöm öhöm öhöm." dedi kızgınca.
" Ne yapıyorsun burada? Neden elinde test kitabı yok Hikaye?"
Ya adımın Öykü olduğunu 2 senedir söylüyorum ama yok yaaa! Hala H.İ.K.A.Y.E diyor bunak!
" Size de selam sabahlar İmadettin Hocacım..." -Evet ismi İmadettin! Yanlış okumadınız-
Ne diyeceğimi bilmiyordum ve onun bilgi alanında saçmalamaya başladım.
" Hocam geçen gün bizim arkadaşlar ameliyatta selfie çekiyorlardı caiz midir değil midir?"
" Çok düşündürücü... Hmm... Şimdi bir denklem kurarsak x o tarafa diğeri bu tarafa caizin kökünü fiziğe katarsak fizikten 10 gram alıp laboratuvara gidersek patlama ihtimali de var. Evet, evet izafet teorisi hakkında biraz daha düşünmem gerek. Ben gidiyorum Hikaye. Işık yılından önce senin yanına varacağım."
Gözlerimi devirerek kahkahalar atmaya başladım. Sabah kafamı yine bulandırmıştı. Ama bu adamı bu dereceye sokmaya yıllardır bayılıyorum. Zaten ders de bu sayede kaynıyor ya.
Bahçede ilerlemeye devam ettim. Ben bu bahçeyi seviyorum ya kimi ararsan herkes burada. Büyük kamelyada oturan bizimkileri gördüm.
" Selammm ergenlikten yeni çıkmış gençlik." diyerek Buğra'nın yanına rüzgar estirerek oturdum.
" Oo majesteleri teşvik etmişler." diyerek Buğra kolunu belime doladı ve sarıldık.
Hayır hayır! Buğra ile sevgili değiliz yanlış anlamayın! Her şeyden öte canım o benim, kardeş bildiğim adam...
Sonra ise Gürkan, Arda, Naz ve Helin'e sarıldım.
" Hadi millet bugün büyük gün değil mi? Morga gidiyoruz!" diye neşeyle haykırdım.Hepsi bana tip tip bakmaya başladılar.
" Ne ya? Ne bakıyonuz öyle. Sizin de Klişe İmo gibi içiniz çürümüş!"
Tuhaf bakış atıp kamelyadan çıktım.
O sırada önüme bizim alt sınıflardan olan kısa Selvi atladı.
" Öykü ablacımmm..." dedi neşeyle.
" He Selvi'cimm..."
" Hadi tuvalete gidelim."
" Tuvalet?"
" Hadi hadiii!" diyerek beni elimden çekiştirdi. Kızın yaşı bayağı küçüktü ama yine de fazlasıyla saf duruyordu hep. Bense ona saygı duyuyor ve şirinliğine gülüyordum.
Üniversitenin girişine hızlıca vardık ve sağ tarafta bayağı bir yol yürüdükten sonra bayanların lavobasına ulaştık.
Selvi karşı karşıya dizilmiş 10 kapıdan boş olan bir tanesine girdi ve ben de aynanın karşısında oyalanıp biraz makyajımı tazeledim ve saçlarımı düzelttim.
Telefonuma baktığımda sosyal medyadan gelen bildirimlerden başka bir şey yoktu. Onları takip ede ede ömrümü tüketmek istemiyordum. Çünkü dakikada 100 tane geliyordu.
O sırada Selvi lavobadan çıktı ve ona dönerek gülümsedim.
----------------------------------------------------------------------------------------
Kısa bir zaman sonra lavobadan çıktık. Açıkçası onunla buraya neden geldiğimi bile bilmiyordum. Ben kısacası kendi makyajı için geldim diyebilirim.
" Selvi 19 yaşındasın ve hala küçükler gibi tuvalete yalnız gidemiyorsun." diye yakındım.
" Öykü abla ama... Duydun mu bilmiyorum. Korktuğum şeyler var."
Durdum ve:
" Ne gibi?"
" Kızlar tuvaletinde geçen hafta taciz olayı olmuş bilmiyorum biliyor musun? Kız kapıyı açtığında içeri dalmış ve devamı öyle pis...."
Bu olaylar liselerde olmuyor muydu? Birden endişeye kapıldım.
O sırada dersin başladığı hakkında bilgi yankılandı. Hemen büyük dersliğe yetişmem gerekiyordu.
Selvi'ye hızlıca:
" Her şeye rağmen kendine dikkat et bebeğim. " dedim ve ayrıldık.
-------------------------------------------------------------------------------------
Yüksek sınıfların bulunduğu fakülte binasına koşar adımlarla gitmeye başladım. Neyseki Ardaları görmüştüm. Biraz oyalanarak derse girdik.
Hoca girdiğinde tınlamadan tahtaya bir şeyler yazmaya başladı. Biz de öylesine yayılmış, dinliyor gibi yapıyorduk. Ders bittiğinde herkes çantalarını alıp büyük günün sebebine yani morga gitmeye başladı.
Böyle şeylere nedense ilgi duyardım. Ondan heyecanlanmıştım.
Ben Buğra'nın koluna girmiştim. Helin Gürkan'ın, Naz da Arda'nın.
İlk defa morga gidiyordum.
Koskocaman bir kapı açıldı. Ve soğuk yüzümüze çarptı. Fazla soğuk değildi. Ama yine de soğuktu. Neyse saçmaladım...
Adım adım yavaş yavaş ilerliyorduk. Büyük çekmeceler ve içlerinde ölüler...
Çok esrarengiz! Lisede psikopat gibi zombi filmleri izlememin acısını şimdi çıkarıyordum. Sanki bir çekmece açılacak gibi saçmalıyordum.
Derken bir çekmece açıldı.
" Eşhedü enla ilahe illahlah..." diyerek Buğra'nın tepesine çıkmaya çalıştım.
Kısa bir süre sonra dikkatler üzerime toplandı ve çekmeceyi hocanın açtığını görünce yerin dibine girsem ne güzel olurdu ya!!
Buğra'nın kulağına:
" Zombi filmleri...." diyerek kızgınca fısıldadım. Kıkırdadı ve:
" Şapşalım" dedi sadece.
O sırada Berk'in:
"Hadi arkadaşlar selfie çekilelim." dediğini duydum.
Ve araya girdim:
" Allah belanı Berrk..! Çarpılcaz çekilmeyin la qafirler."
---------------------------------------------
Bizler öyle ciddi tavır takınan doktor tipli öğrenciler değillerdik. Aksine manyaktık. Pardon kendi adıma konuşuyum. Ben her şeye burnunu sokan, neşesi eksik olmayan tuhaf kızdım. Öykü'ydüm ben HİKAYE DEĞİL!
------------------------------------------------
2.Bölüm Sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI BELA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction" Ne kadar sakar şeysin ya sen öyle" " Bir kere ben sakar değilim, sen kabasın." İnleyerek konuştu: " Allahım neden böylelerini benim başıma gönderiyorsun." -Sen Kuzey'in Öykü'sü, onun hayatını anlatan başlı başına bir hikaye, adı üstünde öyküsün...